Yasama sorumsuzluğu ceza yargılamasında nasıl değerlendirilir?

Yasama dokunulmazlığı, siyasal iktidarların ve hükümetlerin yasama meclislerinde çoğunluğu sağlamak amacıyla azınlık üyele- rine ceza tehdidinde bulunmalarını ve manevi baskı yapmalarını ön- lemek, bunların yasama görevini tam olarak gerçekleştirebilmelerini sağlamak için kabul edilmiş bir kurumdur. Anayasa hukukunda bu konu “yasama meclisi üyelerine tanınan güvenceler” başlığı altında ele alınmaktadır. Öte yandan parlamenter bağışıklıklar da denilmektedir. Bu konuda ilkin kullanılacak terimlere açıklık getirmek uygun olur. Bu çerçevede yasama dokunulmazlığı üst başlığı altında ikili bir ayırım yapılarak, mutlak dokunulmazlık ve nispi dokunulmazlık denildiği yaygındır. Ancak daha doğru olanı, yasama sorumsuzluğu (mutlak dokunulmazlık) ve yasama dokunulmazlığı demektir. Her iki kavramın temeli parlamento üyelerinin parlamento fonksiyonunu serbestçe yerine getirebilmelerine dayanmaktadır. Bu dokunulmazlıklar kamu yararı dikkate alınarak kabul edilmiştir; kişisel yarar söz konusu değildir. Bu bağışıklıkların temeli İngiltere’dir. Buradan başka ülkelere yayılmıştır.

Yasama Sorumsuzluğu, milletvekilinin Mecliste kullandığı oy, söylediği sözler, ileri sürdüğü düşünceler nedeni ile, bunlar suç niteliği taşısalar bile, Meclis dışında bir makam tarafından sorumlu tutulamaması, yasama sorumsuzluğunun temelini oluşturur.

Bu kavram “söz özgürlüğü” (freedom of speech) olarak İngiltere’de ortaya çıkmış, Avam Kamarası ile Taç arasında uzun mücadeleler sonucu, 1869 tarihli “Bill of Rights”da güvence altına alınmıştır. Yasama sorumsuzluğunun iki amacı vardır:

1. Parlamentoda ulus iradesinin tam bir serbestlikle ifade edilmesi,

2. Milletvekilinin görevini yerine getirirken bağımsız ve güvenceli olmasıdır.

Sözün özü şudur: Milletvekili düşüncelerini açıklarken, herhangi bir kovuşturma kuşku ve korkusu taşımamalıdır.

 

Yasama sorumsuzluğunun mutlak, sürekli ve kamu düzeninden olması nedeniyle, bu konuda Meclis üyesi için hiçbir sorumluluk doğurmaması tartışmasız bir gerçektir. Öte yandan bu sorumsuzluk, bir üyenin oy, söz, düşünce açıklaması nedeniyle, üyesi olduğu parti yönünden de aleyhte sonuç doğurmamayı içerir. Bu bağlamda, bir siyasal partinin kapatılması davasında, bu partinin bir milletvekilinin yasama sorumsuzluğu kapsamındaki bir fiili, partinin kapatılması yargılamasında delil olarak kullanılamaz. Böyle bir sonuç, yasama sorumsuzluğu kavramının temel sonucunun inkârı anlamına gelir. Anayasa hukuku böyle bir sorumsuzluk halinde, bunun mutlak ve kesin olduğunu kabul etmekle, şayet bu milletvekilinin fiilleri delil olarak kullanılacak olursa, hukuka aykırı bir delil niteliği taşır. Bu nedenle de Anayasamızın 38. maddesinde öngörülen, “hukuka aykırı delillerin yargılamada kullanılması yasağı”na ters düşer. Bu konuda aksi bir çözüm, hukukun siyasallaşması anlamını taşır ki, kabul edilemez.

Yasama sorumsuzluğunun kapsamının ölçütü (kriter) parlamenter fonksiyondur. 1982 Anayasasında bu husus Meclis çalışmaları olarak ifade edilmiştir (AY,83). Ülkemizde Meclis üyesinin (dışarı- dan atanan bakanlar dahil) parlamentoda söylediği sözlerin basın yoluyla yayınlanması, sorumsuzluk kapsamına dahildir, çünkü bu görüşmeler alenidir. 1982 Anayasası bu konuda bir istisna getirmiştir. Bunu kısaca Meclisin aksine bir karar alması olarak belirtebilirim. Bu tür bir karara aykırı davranma halinde sorumsuzluktan yararlanmak mümkün değildir. Bu konudaki karar mekanizması şu şekilde işleyecektir: Meclis Başkanlık Divanı, düşünce ve sözlerin açıklandığı oturumda, bunların Meclis dışında açıklanmasının sorumsuzluk kapsamından çıkarılmasını teklif edebilecek ve Meclis de bu yönde bir karar verdiğinde, bir üyenin bir oturumda açıkladığı düşünce ve sözleri Meclis dışında açıklaması halinde, sorumsuzluktan yararlanamayacaktır.

Anayasa bunu, “….o oturumdaki başkanlık divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça…” biçiminde formüle etmiştir. Yasama sorumsuzluğu alanına getirilen bu sınırlama Türk anayasa hukuku için yeni bir düzenlemedir ve 1961 Anayasasında yeri olmayan bir kısıtlamadır. Danışma Meclisinin kabul etmiş olduğu metinde yer almayan bu değişiklik, MGK Anayasa Komisyonu tarafından metne eklenmiştir. Ulusun temsilcisi sıfatıyla parlamentoda görev yapan Meclis üyelerinin ileri sürdükleri düşünce, verdik- leri oy ve açıkladıkları sözlerden toplumun haber alması ve parlamentoda yapılan konuşmaları öğrenebilmesi hakkına getirilen önemli bir sınırlamadır. Yasama sorumsuzluğunun yer bakımından kapsamı da belirlen- melidir: Bu konuda önce parlamento içinde, genel kurul, meclis kür- süsü, komisyonlar, parti meclisi gruplarındaki çalışmalar kapsama dahildir. Öğretide Meclis dışı, fakat parlamenter fonksiyon içinde soruşturma ve araştırma komisyonları çalışmalarını da kapsam içinde mütalaa etmektedir. Fiiller bakımından kapsam ikili bir ayırım içinde ele alınmak gerekir:

1. Oy, söz, düşünce açıklama hukuki nitelikte fiiller ve işlem- lerdir. Bunlar sorumsuzluk içindedir.

2. Fiili nitelikte olaylar.

Bunlar fiziki güce dayanır ve sorumsuzluk dışındadır. Örnek: dövme ve yaralama. Hakaret ve sövme kapsam içinde kabul edilmektedir. Bu fiiller İçtüzük hükümleri ile parlamentonun disiplin hukuku içinde değerlendirilmek ve parla- mentodan geçici çıkarmanın uygulanması ile yaptırıma tabi tutulabilir. Türk öğretisinin ağırlıklı çözümü budur. Almanya’da bu sonuç kabul edilmekle birlikte, Alman ceza sisteminde ayrı bir yeri olan, iftira yoluyla hakaret bu kapsamın dışında mütalaa edilmektedir.

Uygulama yönünden kısaca belirtmek gerekir ki, Yargıtay ceza daireleri suç yönünden sorumsuzluğu kabul etmektedirler. Hukuk daireleri ise, bu konuda açılan manevi tazminat davalarında, yasama çalışması ile ilgili olmayan sözlerden ötürü manevi tazminatı haklı görmektedirler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir