Kararı Veren Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi Mahkemesi :Ağır Ceza Sayısı : 214-230
Sanık … hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüsten açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, eylemin kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilerek sanığın TCK’nın 86/1, 86/3-e, 87/1-d-son, 53/1, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin Bolu Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.11.2015 tarihli ve 214-230 sayılı hükmün, sanık müdafisi, katılan vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 24.11.2016 tarih, 16477-19515 sayı ve oy çokluğuyla onanmasına karar verilmiş, Daire Üyesi H. Canan; “Sanık … ‘nın mağdur … ‘e yakın mesafeden, hayati nitelikte bel bölgesini hedef alarak tabanca ile ateş etmesi, sonrasında atışa devam ederek ikinci atışı yapması, bu sırada tanık … ‘in kendisine müdahale ederek elindeki silahı almaya çalışması nedeniyle ikinci atışında hayati bölgeye isabet ettirememiş olması nedeniyle olayda öldürme kastıyla hareket ettiği anlaşıldığından hükmün bozulması gerektiği,” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 14.12.2016 tarih ve 428747 sayı ile; “ … 1- Eylemde kullanılan vasıtanın cinsine baktığımızda; Yargıtay kararlarına göre sanığın tabanca veya av tüfeği gibi öldürücü nitelikte olan ateşli bir silahla etkili mesafeden mağdurun, baş, göğüs ve karın, sırt, bel gibi hayati önem arz eden bölgelerinden birine ateş edilmesi hâlinde bu eylem öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturur. Bu tip olaylarda kullanılan vasıta ateşli silah olduğu için hayati bölgeye bir kez isabet etmesi öldürmeye teşebbüs için yeterli görülmüştür. İşbu olayda ateşli bir silah olan tabanca kullanılmıştır.
2- Yaranın isabet ettiği bölgenin nahiyesine baktığımızda; Kurşunlardan birisi katılanın bel bölgesine isabet etmiştir. Bu bölge hayati organların bulunduğu karın boşluğunun arkası olduğu için hayati tehlike arz eden bir bölgedir. Diğer kurşun ise tanık … ‘in sanığa müdahalesi nedeniyle katılanın sol eline eline isabet etmiştir.
3- Vücuda ika edilen darbenin adedine baktığımızda; Yukarıda arz edildiği gibi katılanın beline ve sol eline iki kurşun isabet etmiş, bele isabet eden kurşun, böbrek yakınlarında iç kanamaya ve katılanın hayati tehlike geçirmesine neden olmuştur.
4- Darbelerin tekrarı yönünden, mani engel bulunup bulunmadığı; Tanıklar … ve … ‘nın açık beyanlarından anlaşıldığı gibi ilk atıştan sonra tanık … sanığa müdahale etmiş, bu nedenle sanık ikinci atışında hayati bölgeye isabet kaydedememiş, sanık eylemine kendi elinde olmayan bir nedenle (tanığın müdahalesi) son vermek zorunda kalmıştır.
5- Sanığın olaydan önce ve olaydan sonraki davranışları; Sanık ile katılan arasında tarla sulama meselesi nedeniyle anlaşmazlık bulunmaktadır. Olaydan önce katılan ile kavga etmiş, tanık beyanlarına göre karşılıklı küfürleşmişlerdir.
Tüm bu hususlar birlikte dikkate alındığında, sanığın kastının katılanı öldürmeye yönelik olduğu, bu nedenle TCK’nın 81/1 ve 35. maddesi gereğince cezalandırılması gerektiği gerekçesi ile hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekirken onanmasına karar verilmesinin yasaya aykırı olduğu düşünülmektedir.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 24.01.2016 tarih, 18351-551 sayı ve oy çokluğuyla; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında 6136 sayılı Kanun’a muhalefet etme suçundan verilen mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında kasten yaralama suçundan verilen mahkûmiyet kararıyla sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğuyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu mu yoksa kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden; 20.09.2015 tarihinde saat 23.30’da düzenlenen olay, yakalama ve muhafaza altına alma tutanağında; saat 23.10 sıralarında Ulu Caddesinde bulunan Dayının Yeri isimli meyhanede silahla yaralama olayı olduğunun öğrenilmesi üzerine olay yerine gidildiği, … isimli kişinin yaralı hâlde olduğu ve sağlık ekipleriyle birlikte ambulansa yerleştirildiği, yapılan görüşmede … ‘in, kendisini … ‘nın yaraladığını beyan ettiği, çevrede yapılan araştırmalar sonucunda … ‘nın Belediye Parkı civarında yakalandığı, yapılan kaba aramada üzerinden KILINÇ 2000 LIGHT marka, horozu kurulu vaziyette, namlusunda atışa hazır fişeği bulunan tabanca ile tabancaya takılı şarjör ve içerisindeki 5 adet fişeğin muhafaza altına alındığının belirtildiği, 22.09.2015 tarihli olay yeri inceleme raporuda; olayın Kıbrıscık ilçesi, Ulu Cadde 2-D adresinde faaliyet gösteren Dayının Yeri adlı meyhanede meydana geldiği, giriş kapısından girildiğinde 205×205 cm ebadındaki antre kısmında duvar üzerinden kan numunesi alındığı, yerde kahverengi kopmuş deri kemer parçası ve siyah renkli deri sol ayağa uygun tek ayakkabı görüldüğü, antreden iç kısma girilen ve üzerinde kahverengi ip perde bulunan kapıdan geçildiğinde meyhane içerisinde herhangi bir karışıklık ve olumsuzluğun olmadığı, antre iç kapısına 530 cm mesafedeki masanın altında 1 adet MKE 9 mm ibareli kovan görüldüğü, bu kovana 190 cm mesafede yine masa alt kısmında MKE 9 mm ibareli kovan olduğu, inceleme işleminin bitmesine müteakip İlçe Emniyet Amirliğine geçilerek gözaltında bulunan … ’nın el svapları, on parmak ve avuç içi izlerinin alındığı, olayda kullanıldığı belirtilen, namlu kısmında fişek sürülü vaziyette ve şarjöründe 5 adet 9 mm çapında, MKE yapımı fişek bulunan KILINÇ 2000 LIGHT marka, siyah renkli tabancanın muhafaza altına alındığı, akabinde Köroğlu Hastanesine gidilerek yaralanan … ’in el svaplarının alındığı, ameliyat esnasında vücudundan çıkarıldığı beyan edilen ve hastane görevlilerine teslim edilen 1 adet deforme çekirdek ile üzerinden çıkarılan kıyafetlerin muhafaza altına alındığının bildirildiği, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesince katılan … hakkında düzenlenen 21.09.2015 tarihli genel adli muayene geçici rapor formunda; sol lumber bölgede yaklaşık 1 cm çapında delik ve çevresinde ekimozlar, sağ lumber bölgede 1 cm sıyrık ve çevresinde 4 cm çapında ekimoz olduğu, karın ağrısı şikâyetinin bulunduğu, katılanın yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, katılanın hayati tehlikesinin bulunduğunun belirtildiği, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen tarihsiz kesin raporda ise; 20.09.2015 tarihinde ateşli silah yaralanması sonucu Acil Servise getirilen katılanın genel durumunun orta, şuurunun açık, koopere olduğu, sol lumber üstte ateşli silah yaralanmasına ait kurşun giriş deliği (etrafında tatuajı mevcut) ile sağ lumber alt posteriorda mermi çekirdeğinin palpe edildiği, üzerindeki ciltte ekimoz, batın sol lateralde yaygın hassasiyet olduğu, muhtemel organ yaralanması nedeniyle ameliyata alındığı, sol fleksura lateralde yaklaşık 5 cm’lik kolon yaralanması görüldüğü ve onarıldığı, sol böbrek etrafındaki dokuların yaralandığı, 7. gün taburcu edilen katılanın hayati tehlike geçirdiği, kanında 51 mg/dl alkol tespit edildiğinin bildirildiği, Kıbrıscık Toplum Sağlığı Merkezi tarafından 21.09.2015 tarihinde saat 00.08’de düzenlenen genel adli muayene raporunda; muayene bulguları normal olan sanığın 2,88 promil alkollü olduğunun belirtildiği, 30.05.2015 tarihli tutanakta; sanığın suçta kullandığı tabancanın ruhsatının bulunmadığının bildirildiği, 06.10.2015 tarihli keşif ve inceleme tutanağında; sanığın suçta kullandığı KILINÇ 2000 LIGHT marka 9×19 mm çapında mermi atabilen yarı otomatik tabancanın, bütün mekanik aksamının tam olduğu ve sağlam vaziyette çalıştığı, yiv ve sete sahip olduğu, tabancaya ait 5 adet MKE yapımı 9×19 mm çapında mermi bulunduğu, taşınması ve bulundurulmasının ruhsata tabi olduğu, 6136 sayılı Kanun kapsamında kaldığının ifade edildiği, Sanık müdafisi tarafından, sanığın Ankara Jandarma Komando Okul Komutanlığında piyade uzman çavuş rütbesiyle 04.06.2007-21.09.2007 tarihleri arasında uzman jandarma komando temel kursunu takip ettiği bilgisini içeren 21.09.2007 tarihli Kurs Belgesi ile 01.02.2007 tarihli Uzman Erbaş Temel Eğitim Kurs Belgesi ve 30.10.2006-02.02.2007 tarihli arasında devam eden kurs sonucunda verilmiş İç Güvenlik Harekat Kurs Belgesi örneğinin dosyaya ibraz edildiği, Anlaşılmaktadır.
Katılan aşamalarda; Kıbrıscık ilçesi Karacaören köyünde muhtar olarak görev yaptığını, olay tarihinde akşam saatlerinde arkadaşı olan tanık … ile birlikte Çetin Restaurant isimli iş yerinde alkol aldıklarını, oradan çıkıp köye gidecekleri sırada bir de Dayının Yeri isimli meyhaneye uğramayı düşündüklerini, meyhanede kendisiyle aynı köyden olan sanık … ’yı bir masada meyhaneyi çalıştıran tanık … ile karşılıklı otururken gördüğünü, sanığa selam verip “Afiyet olsun” dediklerini, tanık … ’la başka bir masaya oturduklarını, tanık … ’un bir bardak rakı istediğini, meyhanecinin rakıyı getirmeye gittiğini, o sırada yüzü kendisine dönük olan sanık … ’ın “Muhtar ne ayak buralardasın” dediğini, “İyiyim kardeşim ben de bir uğrayayım dedim, köye gideceğim” diye cevap verdiğini, kısa bir süre sonra sanık … ’ın “Bu sular ne olacak suları çözsene, bahçeler kurudu” dediğini, kendisinin ise “Yeğenim şu sıralar sular en az zamanda, ayrıca bu sene su arızası çok oldu, hatta Cuma günü yine arızaya gidildi” dediğini, bunun üzerine sanığın “Bu su sorununu çözeceksin lan” dediğini, tekrar sanığa “Yeğenim ben herkese eşit davranıyorum. Biriken suyu sabah, akşama kadar birikeni de akşam açıyorum, kişi ayrımı yapmıyorum” diye söylediğini, sanık “Çözeceksen çöz lan, çözeceksin” demesi üzerine olay çıkmasın diye “Yeğenim bunları köyde konuşalım, burası yeri değil” diye cevap verdiğini, sanığın da “Bana yeğenim deme lan” dediğini, sanığın babasıyla arkadaş olması nedeniyle kendisinden yaşça küçük olan sanığa “Yeğenim” diye hitap ettiğini, sanığın sürekli “Senin a … na korum” diyerek küfrettiğini, yanındaki sandalyeyi kaldırarak ayağa kalktığını, meyhaneci tanık … ’ın sanığı tuttuğunu ve “Ayıp oluyor” diyerek sanığı yerine oturtduğunu, sanık ayağa kalkınca kendisinin de hafiften kalkar gibi olduğunu, sanık oturunca kendisinin de oturduğunu, hafif bir sükûnet oluştuğunu, arkasından sanığın “Köyde senin anana avradına koyacağım” diyerek küfretmeye devam ettiğini, “Terbiyesizlik yapma, terbiyesiz” diyerek cevap verdiğini, o sırada tanık … ’ın yanına geldiğini ve “Arkadaşım sen çıkıver” dediğini, Nihat”ı kastederek “Çok alkollü” dediğini, tanık … ‘a “Buranın havası kaçtı ben gidiyorum” dediğini ve ayağa kalkıp tanık … ile birlikte kapıya doğru gittiğini, bu sırada sanık … ’ın ayağa kalkıp yürümeye başladığını, tanık … ’ın kendisini sinekliğin olduğu kapıya kadar götürdükten sonra döndüğünü, o sırada sanık … ’tan bir tepki veya vurma gelir mi diye endişeyle döneceği anda iki el silah sesi geldiğini, ilk silah sesiyle yere düştüğünü, ikinci atıştaki merminin sol el baş parmağının altından dördüncü parmağını sıyırarak geçtiğini, ilk atılan merminin belinin sol tarafına isabet ettiğini, atışların arka arkaya olduğunu, emekleyerek dışarıya çıktığını, bu arada sanık … ’ın elinde silahla yanına geldiğini, göz göze geldiklerini, sanığın elindeki tabancayı salladığını ancak ateş etmediğini, istese o sırada kendisini vurabileceğini, sanığa “Yeğenim beni vurdun, beni vuracak kadar ben sana ne yaptım” dediğini, tanıklar … ve … ’un sanığı içeriye aldıklarını, daha sonra tanık … ’un yanına gelip koltuğuna girerek 8-10 metre ilerideki kafenin girişine götürdüğünü, muhtar olmasına rağmen tabancasının olmadığını, şikâyetçi olduğunu, Tanık … Kollukta; 20.09.2015 tarihinde saat 22.45 sıralarında arkadaşı olan katılan … ile sohbet edip alkol almak amacıyla Dayının Yeri isimli meyhaneye gittiklerini, masaya oturmadan daha önceden tanıdığı sanık … ‘nın katılana hitaben “İşini doğru düzgün yap, benim suyum yok, bostanım kuruyor, muhtarlığını doğru yap” dediğini, bunun üzerine katılanın herhangi bir kusurunun bulunmadığını, köy genelinde su sıkıntısı yaşandığını, bir sorunu varsa yüz yüze köy sınırları içerisinde konuşmak istediğini, Dayının Yerine alkol almak amacıyla geldiği için bu konuları konuşmak istemediğini söylediğini, aralarında tartışma çıktığını, çalışanlar ve … isimli kişiyle birlikte araya girdiklerini, … ‘in katılanı dışarı çıkarmak için kapıya doğru götürdüğü sırada sanık … ‘ın kolunun altından silahını çıkartarak katılanı hedef alıp iki el ateş ettiğini, katılanın çıkış kapısının önüne yığıldığını, katılanda silah olmadığını, hemen olaya müdahale etmek istediklerini, katılanın yanında gittiğinde katılanın “Belimden vuruldum” dediğini, … ‘in de sanığa müdahale ettiğini, hemen 155’i arayarak bilgi verdiğini, katılanla ilgilendikleri sırada sanığın meyhaneden ayrıldığını, kimsenin müdahale edemediğini, sanığın kendilerine de zarar verebileceği düşüncesiyle sanığı tutmadıklarını, Mahkemede önceki beyanına ek olarak; sanıkla katılan arasında karşılıklı küfürleşme yaşandığını, sanık ateş ettikten sonra tanık … ’ın sanığın elinden silahı almaya çalıştığını, bu esnada silahın ikinci kez ateş aldığını, aralarında yaklaşık 1,5 metre civarında bir mesafe olduğunu, olay bittikten sonra sanık … ’ın aynı kapıdan dışarı çıkıp gittiğini, sanık sürekli ateş etseydi katılanı öldürebileceğini, arada sadece tanık … ’ın bulunduğunu, tanık … ’ın sanık ikinci kez ateş edeceği sırada sanığın elinden tutup yukarı doğru kaldırdığını, patlamanın da o sırada olduğunu, Tanık … Kollukta; Dayının Yeri isimli meyhaneyi geçici olarak işlettiğini, olay tarihinde saat 22.45 sıralarında tanık … ile arkadaşı katılan … ’in alkol almak amacıyla iş yerine geldiklerini, masaya oturdukları esnada, daha önceden gelip yerde oturarak alkol almakta olan sanık … ‘nın katılana hitaben “İşini doğru düzgün yap, benim suyum yok, bostanım kuruyor, muhtarlığını doğru yap” dediğini, bunun üzerine katılanın herhangi bir kusurunun bulunmadığını, köy genelinde su sıkıntısı yaşandığını, bir sorunu varsa yüz yüze köy sınırları içerisinde konuşmak istediğini, Dayının Yerine alkol almak amacıyla geldiği için bu konuları konuşmak istemediğini söylediğini, aralarında tartışma çıktığını, kavga etmelerini önlemek amacıyla … ile birlikte müdahale ettiklerini, katılan … ’ı dışarı çıkartacağı sırada 2 el silah sesi duyduğunu, arkasını döndüğünde sanığın elindeki silahı katılana yöneltmiş hâlde gördüğünü ve hemen elinden almaya çalıştığını, bu sırada tanık … ’un da katılanın yanına gittiğini ve polise haber verdiğini, kargaşa esnasında sanığın iş yerinden ayrıldığını, sanık silahlı olduğu için gitmesine engel olmadıklarını, katılanda tabanca olmadığını, Mahkemede önceki ifadesine ek olarak; taraflar arasında tarla ve su meselesinden dolayı bir tartışma çıktığını, katılanın “Bunun yeri burası değil köyde konuşuruz” dedikten hemen sonra “Ben sana bunun diye korum” diye bir laf ettiğini, anladığı kadarıyla tehdit içerikli bir söz olduğunu, sanığın da buna karşı sinkaflı küfrettiğini, sanık ile katılanın karşılıklı küfürleştiklerini, sanığın iki el ateş ettiğini, atışlar arasında yaklaşık 1 dakika gibi süre olduğunu, ilk atıştan sonra müdahale ederek sanığın elinden tabancasını almaya çalıştığını, bu sırada ikinci atışın meydana geldiğini, bu atışın gerçekleştiği sırada katılanın zaten dışarıda olduğunu, İfade etmişlerdir.
Kollukta susma hakkını kullanan sanık sonraki aşamalarda benzer şekilde; İzmir ili, Bayraklı Belediyesinde zabıta memuru olarak görev yaptığını, yaklaşık 20 gün önce Çağsu Hastanesinde ameliyat olduğunu ve 30 gün rapor aldığını, bu süreçte memleketi olan Bolu ili, Kıbrıscık ilçesi, Karacaören köyünde kaldığını, köyde tarlalarının bulunduğunu, su sıkıntısı yaşandığı için su deposunun anahtarının köy muhtarı olan katılan … ‘de durduğunu, katılanın akrabası olduğunu, aralarında önceye dayalı herhangi bir husumet bulunmadığını, olay günü alkol almak için Kıbrıscık ilçesinde bulunan Dayının Yeri isimli meyhaneye gittiğini, bir müddet alkol aldıktan sonra katılan … ile tanık … ’un geldiklerini ve yan masaya oturduklarını, katılanla bir süre sohbet ettiklerini, konuyu su meselesine getirerek su sıkıntısının nasıl hâlledileceğini sorduğunu, katılanın da agresif bir şekilde “Şimdi bunun sırası mı” diyerek küfretmeye başladığını, daha sonra bana “Çık dışarı, dışarıda hesaplaşalım” diye söyleyerek kapıya yöneldiğini, katılan elini beline götürünce silahı olduğunu bildiği için kendisini vuracağını düşünerek koltuk altında bulunan tabancasını çıkartarak hedef gözetmeksizin yere doğru iki el ateş ettiğini, birilerinin yaralanıp yaralanmadığını görmediğini, kendisini kurtarmak amacıyla meyhaneden çıkarak ilçe merkezinde bulunan bir parka gittiğini, bir süre oturduktan sonra polis memurlarının geldiklerini, pişman olduğunu, kesinlikle katılanı vurmak gibi bir amacının olmadığını, sadece kendisine yönelen saldırıyı bertaraf etmeye çalıştığını, tabancasında 7 adet mermi olduğunu, bunlardan 2’sini kullandığını, 5 tanesini ise kullanmadığını, istese kalan mermileri de kullanabileceğini, tabancayla ateş ettiğinde katılanla arasında 2-3 metre kadar mesafe bulunduğunu, öldürme kastıyla hareket etmediğini, ateş ettikten sonra yere düşen katılanın yanına gittiğini, katılanın “Niye vurdun beni” demesi üzerine korku ile oradan uzaklaştığını, suçlamayı anlattığı şekilde kabul ettiğini savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Suça teşebbüs” başlıklı 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” hükmü yer almaktadır.
Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kast olunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.
Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna “subjektif unsur” denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir (İçel Suç Teorisi, Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih S. Mahmutoğlu, Yener Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315.) .
Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 765 sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu dönemde verilmiş olup kabul edilen ilkeler açısından 5237 sayılı TCK’nın teşebbüse ilişkin 35. maddesi yönüyle de varlığını devam ettiren 04.06.1990 tarihli ve 101-156 sayılı kararında da; “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır” şeklinde açıklanmıştır.
Kasten yaralama suçu ile kasten öldürme suçuna teşebbüs arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayandığından, sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun çözülmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.
İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesinde; fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı, varsa husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmalıdır.
Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken ölçütler farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak ele alınması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Bolu ili, Kıbrıscık ilçesi, Karacaören köyünün muhtarı olan katılan … ile arkadaşı tanık … ’nın, 20.09.2015 tarihinde saat 22.45 sıralarında tanık … ’in işlettiği Dayının Yeri isimli meyhaneye sohbet etmek ve alkol almak amacıyla gittikleri, katılanla aynı köyden sanık … ’nın da o sırada meyhanede alkol almakta olduğu, katılan ile tanık … ’un başka bir masaya geçerek oturdukları, bir süre sonra sanığın köyde yaşanan su sorununu gündeme getirerek katılana hitaben “İşini doğru düzgün yap, benim suyum yok, bostanım kuruyor, muhtarlığını doğru yap” dediği, bunun üzerine katılanın, sanığa herhangi bir kusurunun bulunmadığını, köy genelinde su sıkıntısı yaşandığını, bir sorunu varsa yüz yüze köyde konuşmak istediğini, Dayının Yerine alkol almak amacıyla geldiği için bu konuları konuşmak istemediğini söylediği, aralarında çıkan tartışmada karşılıklı olarak küfürleştikleri, tanıklar … ile … ’ın kavga çıkmasını önlemek amacıyla araya girdikleri ve tanık … ’ın katılanı dışarı çıkarmak üzere kapıya doğru götürdüğü, bu sırada sanığın koltuk altından çıkardığı ruhsatsız tabancasıyla katılana doğru 1 el ateş ettiği, tanık … ’ın müdahale ederek sanığın elinden tabancayı almaya çalıştığı sırada sanığın 1 el daha ateş ettiği, ilk atış sonrasında belinin sol kısmından yaralanan katılanın yere düştüğü ve sürünerek dışarı çıktığı, sanığın da dışarı çıkarak katılanın başına gelip elindeki tabancasını katılana doğru salladığı, katılanın sanığa “Yeğenim beni vurdun, beni vuracak kadar ben sana ne yaptım” dediği, sanığın da olay yerinden uzaklaşarak ilçe merkezindeki bir parka gittiği, kaldırıldığı hastanede hemen ameliyata alınan katılanın hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı, ayrıca adli muayene raporunda herhangi bir tespit yapılmamakla birlikte katılanın beyanında ikinci merminin sol el baş parmağının altından dördüncü parmağını sıyırarak geçtiği olayda; sanık ile katılan arasında önceye dayalı husumet olduğuna dair bir belirleme yapılamamakla birlikte olay anından önce köydeki su sıkıntısı yüzünden tartışma yaşanması ve sanığın katılana küfredip bağırmış olması, suçta kullanılan tabancanın niteliği göz önüne alındığında öldürmeye elverişli vasıta kullanılması, sanığın katılanın bel bölgesini hedefleyerek iki kez ateş etmesi, mermilerden birinin isabet ettiği vücut bölgesinin yeri, katılanın sol bel bölgesine isabet eden ateşli silah mermi çekirdeğinin sol fleksuar lateralde yaklaşık 5 cm’lik kolon ve sol böbrek etrafındaki dokuların yaralanmasına neden olarak yaşamsal tehlike doğurmuş olması, ilk atıştan sonra tanık … ’ın sanığa müdahale ederek tabancayı elinden almaya çalıştığı sırada sanığın ikinci kez ateş etmesi karşısında; sanığın olay öncesi, olay esnası ve sonrasındaki davranışları bir bütün olarak değerlendirildiğinde sanığın eyleme bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasına ve Yerel Mahkeme hükmünün sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi … ; “Muhtar olarak görev yapmakta olan katılan ile aralarında adam öldürmeyi gerektirecek kadar ciddi bir husumet bulunmayan sanık … ’nın, olay günü su meselesi yüzünden katılan ile münakaşa ettiği bir sırada çok etkili bir silahla oldukça yakın mesafeden çok daha hayati bölgelere çok sayıda ateş etme imkanı varken iki el ateş ederek hayati tehlike geçirecek şekilde yaralamaktan ibaret eyleminin kasten adam yaralamak ya da adam öldürmeye teşebbüs suçlarından hangisini oluşturacağı konusunda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için, fail ile mağdur arasındaki husumetin nedeni ve niteliği, failin suçta kullandığı aracın mahiyeti, atış veya darbe sayısı ile mesafesi, mağdurun vücudunda oluşan yaraların yerleri ile nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkanı olup olmadığı, olayın akışı ve sebebi ve failin işlemeyi kastettiği suçun oluşmasına iradesine dışında engel bir halin bulunup bulunmadığı hususları toplanan deliller ışığında irdelenerek sanığın eyleminin adam öldürmeye teşebbüs ve yaralama suçlarından hangisini oluşturacağının yargı kararlarından yararlanılarak belirlenmesi gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.07.2008 tarihli ve 2008/1-88 E., 2008/184 K. sayılı kararına göre ise, öldürme kastının varlığı için; 1-) Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı, 2-)Olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olup olmadığı, 3-) Mağdurdaki darbe sayısı ve şiddeti, 4-)Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı, 5-) Failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir sebepten dolayı mı son verdiği, 6-) Olay sonrası mağdura yönelik davranışları Hususları dikkate alınmalıdır.
Failin kastının belirlenmesinde başvurulan ölçütlerden hepsinin, öldürme kastını ortaya koyacak şekilde aynı olayda gerçekleşme zorunluluğu yoktur. Ölçütlerden sadece birisinin gerçekleştiği durumda, failin kastının insan öldürmeye yönelik olduğu; buna karşılık ölçütlerden çoğunun gerçekleştiği durumlarda failin kastının yaralamaya yönelik olduğu söylenebilir. Örneğin, mağdura karşı bıçakla birden fazla darbede bulunulması ve tarafların arasında daha önceden bir husumetin bulunması halinde şayet darbe, mağdurun hayati bölgesine vurulmamışsa veya mağdurun hayati bölgesine karşı hareket etmesine rağmen, öldürmeye elverişli bir aletle saldırı söz konusu değilse öldürme kastından değil, yaralama kastından bahsedilebilecektir. Bu açıdan esas olan, somut olayın özelliğidir. Hakim, yukarıda sayılan şartlar çerçevesinde karar tesis ederken ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesini de gözetmeli ve sanıkların öldürme kastı ile hareket ettiği hususunda tereddüt yaşadığı halde kasten yaralama hükümlerini uygulamalıdır.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.06.2011 tarihli ve 2011/1-114 E., 2011/150 K. sayılı kararına göre, ‘Aralarında önceye dayalı öldürmeyi gerektirecek husumetleri olmayan ve çıkan tartışma sebebiyle gece geç saatlerde aniden gelişen ve hedef seçme olanağı bulunmayan kavganın hareketli ortamında, ele geçmeyen kesici aletlerle mağdurları yaralayan sanıkların eyleminde, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile 1. Ceza Dairesi’nin süreklilik kazanmış uygulamalarıyla hayati tehlike yaratan isabetlerin bir adetle sınırlı kalması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların öldürme kastıyla hareket ettikleri kuşkulu kalmaktadır. Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan ‘in dubio pro reo’ yani ‘kuşkudan sanık yararlanır’ kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan olası kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkumiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, sanıklar N. ve S.’nin, mağdurlar D. ve T.’yi öldürme kastlarıyla hareket ettiklerini gösteren kesin ve inandırıcı kanıtlar bulunmadığından, eylemlerinin kasten yaralama olarak kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Bu itibarla, Yerel Mahkemece kanıtların hatalı değerlendirilmesi ve dosya kapsamına uymayan gerekçeler ve kabulle, sanıkların eylemlerinin öldürmeye kalkışma olarak nitelendirilmesi suretiyle direnme kararı verilmesi ve hüküm kurulması isabetsiz olup, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir’.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2018/324 K, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2008/3203 K-2012/8682 K sayılı ilamları aynı doğrultudadır.
Prof. Dr. Ersan Şen tarafından adam öldürmeye teşebbüs suçu ile kasten adam yaralamak suçunu ayıran kriterler aşağıda açıklandığı üzere; ‘Sadece suçun maddi unsuru kapsamında incelenen ‘icra hareketleri’ esas alınarak, failin hangi suçtan sorumlu tutulacağını belirlemek isabetli değildir. Önemli olan, failin kastının hangi suçu işlemeye yönelik olduğunu anlamak ve bu konudaki tereddütleri ortadan kaldırmaktır. Meydana gelen bir kavgada fail ile mağdur arasında önceye dayalı veya o an başlamış bir husumet tespit edilememiş, olayın oluş şekil de kasten öldürme suçunu gündeme getirmemekte ve olay sonundaki netice, mağdurun hayati önem taşıdığı kabul edilen vücut bölgelerine vurulan birkaç basit bıçak darbesinden ibaret ise, bu durumda suçun manevi unsuru kapsamına giren failin kastını bir kenara bırakarak, yalnızca suçun maddi unsuru içinde değerlendirilen yara yerlerinden ve olayda kullanılan vasıtadan yola çıkılarak TCK nın.81’deki suç ile ilgili teşebbüs hükümlerinin tatbikinde hukuka uygunluk bulunmayacaktır” şeklinde özetlemiştir.
Somut olayımızda katılan ile su meselesi yüzünden münakaşa eden sanığın yaralama kastıyla hareket ettiğine dair dosya içeriğinden tespit edilen kriterleri şu şekilde özetlemek mümkündür.
1-)Sanık ile muhtar olarak görev yapmakta olan katılan arasında; olay öncesinde öldürmeyi gerektirecek ciddi bir husumetin bulunmaması, 2-)Son derece etkili olan silahla katılanın birinci derecede hayati bölgelerden olan kafa ve göğüs kafesi gibi nahiyelerin hedef alınma imkanı vargen bel gibi ikinci derecede hayati bölgeye ateş edildiği gibi çok yakın mesafeden ateş edildiği halde kurşunlardan birisinin katılanın parmağına isabet ettiğinin tespit edilmesi; 3-)Olay sonrası, çok etkili silahı elinde bulunduran sanığın silahında 5 adet merminin bulunmasına rağmen ciddi bir engel olmadığı halde ateş etmeyi sürdürmediği gibi aşırı derecede alkollü olması nedeniyle bel bölgesinin dahi hedeflendiğinin dosya içeriğinden kesin olarak anlaşılamaması; Uyuşmazlığın çözümüne yardımcı olacağı düşüncesiyle birde ‘ Ceza Muhakemesi Hukuku’nun en temel ilkelerinden birisi olan ‘Şüpheden sanık yararlanır ilkesinden’ ne anlaşılması gerektiğine uygulamada ve teoride benimsenen görüşler açısından bakılması gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.10.2010 tarih, 2010/8-134 esas- 2010/217 karar sayılı içtihadında; ‘Şüpheden sanık yararlanır ilkesi’ özet olarak aşağıdaki şekilde açıklanmıştır.
Latince ‘in dubio pro reo’ olarak ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk) karinesinin bir uzantısı olan ‘şüpheden sanık yararlanır ilkesi’ ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biridir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, teorikte olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir.
Anayasanın 38/4. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2. maddelerinde düzenlenmiş bulunan suçsuzluk karinesi, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçsuz sayılması gerektiğini ifade etmektedir. Bu karine uyarınca, suçsuz olduğu varsayılan kişinin suçlu kabul edilmesi için kesin hükümle mahkum olması, mahkumiyet için de fiilin ispatlanması, yani şüphenin bertaraf edilmesi gerektiğinden, şüpheden sanık yararlanır ilkesi suçsuzluk karinesinin bir uzantısı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Prof. Dr. Hakan Hakeri; Şüpheden Sanığın İstifade Etmesi İlkesini; ‘Mahkeme, Muhakeme Hukuku açısından kullanılmasına izin verilen bütün delilleri dinlediği halde, maddi mesele hakkındaki şüphesini yenemezse, suç fiilini sanığın lehine olacak şekilde karara bağlar. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2 maddesindeki ‘suçsuzluk karinesi’, şüpheden sanığın faydalanmasını gerektirir’ şeklinde özetledikten sonra; Şüpheden sanık yararlanır kuralının anlamını şu şekilde açıklamıştır.
Şüpheden sanık yararlanır’ ilkesi, ceza yargılaması hukukunda geçerli olan ve mevzuatımızda yazılı olarak hükme bağlanma-mış bulunan bir ispat kuralıdır. Buna göre, bir suç işlediği iddiasıyla yargılanan kimse hakkında mahkûmiyet kararının verilebilmesi için, o kimsenin o suçu işlediğinin yüzde yüz oranında kesin olması, ispatlanmış bulunması gerekir. Bu noktadaki yüzde birlik şüphe dahi, sanığın beraat etmesine yol açar.
Böylece masum bir kimsenin cezalandırılmasındansa, suçlu bir kimsenin serbest bırakılması daha üstün tutulmaktadır. Nitekim jüri sisteminin bulunduğu Amerika Birleşik Devletleri’nde jürinin tek görevi, sanığın suçu işleyip işlemediği konusunda, yani ispat hususunda karar vermektir. Jüri 11 üyeden oluşmaktadır ve bir kimsenin suçu işlediğine karar verilebilmesi için 11 üyeden, 11’inin de sanığın suçu işlediğine kanaat getirmesi gerekir. 10 üye sanığın suçu işlediği; ancak bir üye işlemediği yönünde oy kullandığı takdirde, sanığın beraatına karar verilir. Bu örnek, şüphenin yüzde yüz oranında yenilme-mesi dolayısıyla, sanığın beraatına karar verilmesi gerektiğini göstermektedir.
Yargıtayın da benzer olaylardaki pek çok kararlarında bu ilkeye gerekli önemi verdiği açıkça görülmektedir. Çeşitli kararlarda bu husus şöyle ifade edilmiştir: Ceza yargılamalarında amaç, gerçeğin hiçbir şüpheye yer bırakılmaksızın ortaya çıkarılmasıdır; şüphenin bulunması halinde, mahkûmiyet kararı verilmesi ceza yargılaması hukukunun genel ilkelerine aykırıdır; şüpheden sanığın yararlanacağı evrensel bir ceza yargılaması hukuku ilkesidir ve varsayımlara dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz.
Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklanan bilgi ve belgeler ile benzer olaylarda benimsenen içtihatlar ışığında somut olayımıza baktığımızda; muhtar olarak görev yapmakta olan katılan ile aralarında adam öldürmeyi gerektirecek şekilde husumet bulunmayan sanığın, son derece etkili ve içerisinde çok sayıda mermi bulunan tabanca ile oldukça yakın mesafeden 2 kez ateş açmasına karşın, mermilerden birisinin katılanın belinin sol tarafına, diğer merminin ise parmağına isabet ederken, yakın mesafeden çok daha hayati bölgelerine ateş etme imkanı bulunduğu halde ateş etmeyi sürdürmediği gibi aşırı derecede alkollü olması nedeniyle baş ve göğüs kafesine göre ikinci derecede hayati bölgelerden sayılabilecek olan bel bölgesinin hedeflendiğinin dahi kesin olarak belirlenemediği dikkate alındığında; öldürme kastının bulunduğu husususundaki şüphenin yenilelemediği tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Eylemin sübutu konusunda en küçünk şüpheyi sanık lehine değerlendirmek suretiyle yerleşik uygulamaya dönüştüren içtihatların eylemin niteliğinin belirlenmesinde şüpheli durumun sanık aleyhine yorumlanmasına izin vermesi asla beklenemez. Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun, hayati bölgenin etkili silahla hedef alınması durumunda öldürme kastının var olacağı şeklindeki görüşünün, gerek ceza genel kurulunun, gerekse özel dairelerin bu güne kadar yerleşik uygulamaya dönüşen içtihatları ile kanaatimizce çelişeceği gibi 5237 sayılı TCK’nın 87 maddesinin uygulanmasını tamamen imkansız hale getireceği, böyle bir durumun, bütün çağdaş anayasalarda temel bulan ‘kanun koyucu abesle iştigal etmez’ kuralını da ihlal edeceği kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır.
Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere; katılan ile aralarında hiç bir husumet bulunmamasını ve son derece etkili silahla oldukça yakın bir mesafedenz 2 el ateş edilmesine karşın tabancada bulunan 5 adet mermi ile ateşe devam edilmediği gibi birinci derecede hayati bölgelerden olan kafa ve göğüs kafesinin hedeflemeyen sanığın olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışlarını birlikte değerlendiren yerel mahkemenin toplanan deliler ışığında sanık hakkında kasten adam yaralamak suçundan verdiği mahkumiyet kararının onanmasına dair Yargıtay 3. Ceza dairesince verilen kararın yerleşik içtihatlara ve Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun benzer olaylardaki içtihatlarına uygun olmasına karşın, somut olayımızda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun adı geçen sanık hakkında kasten adam öldürmeye teşebbüs suçundan mahkumiyet kararı verilmesi gerektiğinden bahisle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne ilişkin kararının Yüksek Yargıtayın çeşitli dairelerinin yerleşik içtihatlarına ve Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun kendi içtihatlarına aykırıcı olacağı, böyle bir durumun, kanun önünde eşitlik ilkesini zedeleyeceği gibi ülke gerçekleri ile bağdaşmayacağı da açıktır.
Bütün ihtimalleri değerlendirmek zorunda olan mahkeme tarafından sanığın öldürme kastıyla hareket ettiği belirlenememiştir. Toplanan delillere ve yerleşik uygulamalara göre sanık hakkında kasten adam yaralamak suçundan verilen mahkumiyet kararının onanmasına ilişkin yargıtay Yüksek 3. Ceza Dairesinin kararına karşı itiraz eden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmesi gerekirken Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun itirazın kabulüne dair kararına yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle iştirak edilmemiştir” düşüncesiyle, Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi de; sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu ve itirazın reddine karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; 1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE, 2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 24.11.2016 tarihli ve 16477-19515 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA, 3- Bolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.11.2015 tarihli ve 214-230 sayılı mahkûmiyet hükmünün, sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA, 4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.07.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.”