Kararı Veren Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi Mahkemesi :Ağır Ceza Sayısı : 124-12
Sanık … hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüsten açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilerek sanığın TCK’nın 86/1, 86/3-e, 87/3, 29, 62/1, 53/1 ve 54. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye ilişkin Z ile Ağır Ceza Mahkemesince verilen 04.07.2012 tarihli ve 98-76 sayılı hükmün, sanık müdafisi, Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 10.11.2014 tarih ve 2611-5057 sayı ile; ” … Yaralamanın yeri ve niteliği, kullanılan silahın elverişliliği hususları birlikte dikkate alındığında, sanığın eyleme bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu anlaşıldığı hâlde, öldürmeye teşebbüs suçundan cezalandırılması yerine, suç niteliğinin tayininde yanılgıya düşülerek kasten yaralama suçundan hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Z ile Ağır Ceza Mahkemesince 25.02.2015 tarih ve 124-12 sayı ile; kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanığın TCK’nın 81/1, 35/2, 29, 62, 53/1 ve 54. maddeleri uyarınca 6 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye hükmedilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafisi ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 23.03.2016 tarih ve 5655-1447 sayı ile; TCK’nın 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına oy çokluğuyla karar verilmiş, Daire Üyeleri D. Kahveci ve C. Topaktaş; ” … TCK’nın 36. maddesi gözetilerek sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu,” düşünceyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 24.05.2016 tarih ve 179454 sayı ile; ” … Yaptığından pişmanlık duyan sanığın, eyleminden gönüllü olarak vazgeçerek, ölüm sonucunun ortaya çıkmasını engellemek amacıyla ciddi bir çaba içerisine girip ambulansın aranmasını sağladığı, ancak olay yerine ambulanstan önce gelen tanıklar Ömer ve … ‘ın katılanın kardeşi … ‘yi arayarak olay yerine gelmesini sağladıkları, … ‘nin kendi aracıyla katılanı hastaneye götürdüğü, … ‘nin ambulanstan önce gelip katılanı hastaneye götürmesinin sanığın aleyhine yorumlanmaması gerektiği, bu çerçevede kasten öldürme olarak vasıflandırılması gereken eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı, ancak TCK’nın 36. maddesine göre neticenin gerçekleşmesini önlemek için ciddi bir çaba gösteren sanığın kasten öldürmeye teşebbüsten değil, tamam olan eylemden yani kasten silahla yaralamadan cezalandırılabileceği kanaatine varılmakla, Yerel Mahkeme hükmünün, gönüllü vazgeçmenin koşulları gerçekleştiğinden sanığın TCK’nın 36. maddesi yollamasıyla kasten silahla yaralama suçundan cezalandırılması gerektiği,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 22.06.2016 tarih, 3972-3220 sayı ve oy çokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık … ve sanık … hakkında kasten yaralama suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararlar itiraz edilmeksizin, sanık … hakkında hakaret suçundan verilen ceza verilmesine yer olmadığına dair karar temyiz edilmeksizin, sanık … hakkında hakaret suçundan verilen ceza verilmesine yer olmadığına dair karar ise Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup inceleme itirazın kapsamına göre sanık … hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüsten kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 36. maddesinde düzenlenen gönüllü vazgeçme şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin ve buna bağlı olarak sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından; Turhal Devlet Hastanesince katılan … hakkında düzenlenen adli rapor formunda; çenede sağ ve sol taraftan giren kurşun yarası bulunduğu, sırtta bir adet kurşun yarası, sol kol üstünde yüzeysel kesi olduğu, hayati tehlikesi bulunan katılanın cankurtaranla Tokat Devlet Hastanesine sevk edildiğinin ifade edildiği, Tokat Devlet Hastanesince katılan hakkında düzenlenen epikrizde; sağ posterior 3. interkostal aralığın paravertebral çizgiyi kestiği yerde ateşli silah yaralanmasına ait olası giriş deliği bulunduğu, bu bölgede yaklaşık 10 cm çapında hematom olduğu, sol mandibula parotis bölgesinde ateşli silah yaralanmasına ait olası çıkış deliği bulunduğu, sol ön kol volar yüzde yaklaşık 5 cm uzunluğunda olası kesici delici alet yaralanmasına ait kenarları düzgün transvers kesi olduğu, tomografide sol mandibula kondilinde fraktür, hemoraji ve ödem olduğu, iç organ ve büyük damar yaralanması tespit edilemediği hususlarına yer verildiği, Adli Tıp Kurumu Tokat Şube Müdürlüğünce katılan hakkında düzenlenen 07.01.2011 tarihli raporda; ateşli silah yaralanması sonucu, sol mandibula kondilinde yaşamsal fonksiyonlara orta (3) derecede etkili kırığa yol açan yaralanmanın şahsın yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olmadığı, basit bir tibbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olmadığının belirtildiği, Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Daire Başkanlığınca düzenlenen 28.08.2010 tarihli uzmanlık raporunda; olay yerinde bulunan 9×19 mm çapındaki kovanın, atıldığı silah tespit edilemeyen kovan ve mermi çekirdeği arşivindeki kovanlarla yapılan karşılaştırmasında bir irtibat kurulamadığı, 16.09.2010 tarihli uzmanlık raporunda ise; katılan … ile … , … ve … ’e ait svaplar üzerinde atış artığına rastlanılmadığının bildirildiği, İnceleme dışı davanın katılanı … hakkında Turhal Devlet Hastanesince düzenlenen 29.07.2010 tarihli adli raporda; şahsın üst dudağının iç kesiminde 1 cm uzunluğunda kesi, burunda 1×2 cm boyutlarında sıyrık, sol ön kolda 3×3 cm ebadında ekimotik alan bulunduğu, 2-3 günlük bu lezy onların basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğunun ifade edildiği, Olaydan sonra adli makamlarca ulaşılamayan sanık … hakkında; zorla getirme kararı çıkarıldığı, sanık hakkında Turhal (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince 04.08.2010, 20.08.2010 ve 13.04.2011 tarihli yakalama kararları verildiği, Mahkemece olay yerinde keşif işlemi yapıldığı, Yerel Mahkemece sanık hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüsten hükmedilen 10 yıl hapis cezasının Özel Dairece incelenmesinden önce yargılama sırasında dinlenilmeyen sanığın kardeşi Yusuf Karabağ ile Jandarma Kıdemli Başçavuş … … ’in imzalarını taşıyan matbu beyan dilekçelerinin, olaydan 6 yıl sonra dosyaya sunulduğu, bu dilekçelerde; olay günü sanık … ’ın olayı anlatarak olay yerine cankurtaran sevkedilmesini kardeşi Yusuf Karabağ’dan talep ettiği, Yusuf’un da bu talebi il ettiği İlçe Jandarma Komutanlığında görevli … … ’in olay yerine cankurtaran ve güvenlik güçlerini intikal ettirdiğine ilişkin ifadelerin yer aldığı, Anlaşılmaktadır.
Katılan … … Kollukta; Tokat ili, Pazar ilçesi, Çayköy köyünde ikamet ettiğini, çiftçilik yaparak geçimini sağladığını, olay günü Çayıraltı beldesi, Emirin Deresi mevkisinde hayvanlarını otlattığını, çiftlik çalışanı bir kişinin araçla y anına gelerek “Seni dana gibi keserim” dedikten sonra cebinden çıkardığı bıçak ile kendisini kolundan yaraladığını, 50-55 yaşlarındaki bu şahısla mücadele ederek şahsın elinden kurtulduğunu, bu kişinin birilerine telefon ettiğini, kendisinin ise hayvanların peşinden giderek yaklaşık 1 km uzaklaştığını, saat 15.30 sıralarında, biri siyah, diğeri beyaz renkli olmak üzere 2 araba ile 1 traktörden inen yaklaşık 7 kişinin y anına geldiklerini, bu kişilerden birinin çiftlik sahibi sanık … olduğunu, sanık ve yanındakilerin “Burada ne bulunuyorsun?” dedikten sonra cevap vermesine imkân vermediklerini, sanık … ’in belinden çıkardığı siyah bir tabanca ile kendisini sırtından vurduğunu, vurulduktan sonra yere yığıldığını, kendisini bıçakla yaralayan ismini bilmediği çiftlik çalışanı ile kendisini silahla yaralayan sanık … ’ten ve yine olay sırasında kendisine silah çeken sanık … ’in yeğeninden şikâyetçi olduğunu, Kollukta 17.09.2010 tarihinde şüpheli sıfatıyla; olay günü 20 adet büyükbaş hayvanını alarak Çayıraltı köyüne doğru gittiğini, buğday hasadı yapıldığı için tarlaların hayvan otlatmaya uygun olduğunu, inceleme dışı davanın katılan-sanığı … ’in olay günü beyaz renkli, Renault marka araçla olay yerine geldiğini, araçtan indikten sonra cep telefonuyla bir görüşme yaptığını, bir süre sonra olay yerine iki araç ve bir traktörle yaklaşık 10 kişinin daha geldiğini, … ’in bu gelenlerden cesaret alarak “Seni dana gibi keserim” dedikten sonra elindeki bıçağı kendisine doğru salladığını, kolundan bıçakla yaralandığını, olay yerinden uzaklaşmaya çalıştığı sırada çiftlik sahibi sanık … ’ın kendisinden elindeki değneği yere atmasını istediğini, sanığın elinde ve yine yeğeninin elinde birer silah gördüğünü, sanık … ’in elindeki silahı ateşlemesi ile sırtından vurulduğunu, kalabalığın başına toplandığını, sanık … ’in y anına gelerek “ Daha ölmedin mi?” diye sorduğunu, … ’in ise … ’e “Yapmayacaktın … , ben zaten adama bıçak vurdum” dediğini, ölmediğini görünce, bu şahısların kendisini yaralı hâlde olay yerinde bırakarak geldikleri araçlara binip olay yerinden kaçtıklarını, şuuru açılınca ayağa kalkmaya çalıştığını ancak gücü olmadığı için tekrar yere yığıldığını, bulunduğu yerin yakınlarında hayvan otlatan köylüsü … ’a seslendiğini, vurulduğunu söylediğini, cankurtaran ve jandarmaya haber vermesini istediğini, eğer gecikecekler ise köydeki kardeşi … ’ye haber verilmesini istediğini, kardeşi … ’nin bir araçla olay yerine gelip kendisini Turhal Sigorta Hastanesine götürdüğünü, yaşamsal tehlikesi bulunduğu gerekçesiyle buradan Tokat Devlet Hastanesine sevkedildiğini, öldürme kastı ile vurulduğunda olay yerinde bulunan sanık … , … ’in yeğeni Sefa Karabağ ve çalışanı … ’ten şikâyetçi olduğunu, Mahkemede; olay günü, Çayıraltı köyü sınırında, Bektaş tarlası olarak bilinen yerde hayvanlarını otlattığını, isminin … olduğunu öğrendiği şahsın arabayla gelerek yanında durduğunu, şahsın telefonla biriyle görüştükten sonra y anına geldiğini, “Sen beni tanıyor musun” dedikten sonra elindeki bıçakla sol koluna vurduğunu, kendisinin de o sırada eline geçirdiği bir dal parçası ile … ’e vurmaya çalıştığını, iddia edildiği gibi elinde silah olmadığını, taş ya da başka bir değnekle de … ’e vurmadığını, zaten ilk saldıranın … olduğunu, ardından olay yerine iki aracın daha geldiğini, bir araçtan Sefa ve birkaç kişinin, diğer araçtan ise sadece sanık … ’in indiğini, Sefa’nın araçtan indikten sonra silahını çıkartıp namluya mermi sürdüğünü, bu sırada sanık … ’in de şoför mahallinin yan tarafında bulunan silahını aldığını, her ikisinin de kendisine silah çektiklerini, bu kişilerden uzaklaşmaya çalıştığını, bulunduğu yerin sanığa nazaran yüksekçe bir yer olduğunu, arkası dönük iken bir anda bir silahın ateşlendiğini, sırtından mermiyle yaralandığını, sırtından giren merminin göğsünün ön tarafından çıkıp çene kemiğine zarar verdiğini, bu yara nedeniyle yere düştüğünü, kendisinden geçtiğini, kendisine gelip yürümeye çalıştığında yürüyemediğini, civar tarlalarda çalışan Ömer ve … isimli iki köylüsünün gelerek durumu telefonla kardeşi … ’ye bildirdiklerini, yerden herhangi bir şey almak amacıyla eğilmişken vurulmadığını, ayakta ve sırtı dönükken sanığın kendisini vurduğunu, tek el silah sesi duyduğunu, sanığın istese eylemine devam edebileceğini ancak kendisini öldü zannedip bıraktıklarını, ölmediğini fark etse sanığın ateşe devam edeceğini, Tanık … … Kollukta; katılanın kardeşi olduğunu, olay günü ikamet ettiği Çayköy’de bulunduğunu, köylüsü … ’in telefon ederek, kardeşi Ahmet’in yaralandığını, acil Emirin Deresi mevkisine gelmesini istediğini, olay yerine hemen gittiğinde, katılanın yanında tanıklar … ile … ’yu gördüğünü, yerde yatan katılanı kaldırıp pikap aracına bindirdiğini ve Turhal’a hastaneye götürdüğünü, yolda katılana olayın nasıl meydana geldiğini sorduğunu, katılanın da, … Genç’in kendisini bıçakla yaraladığını, 2-3 dakika sonra ise olay yerine gelen sanık … ve yanındaki kalabalığı görünce kaçmaya çalıştığını, sanığın kendisini sırtından vurduğunu, katılanın bu sözleri söyledikten sonra kendinden geçip bayıldığını, Tanık … Kollukta; katılanın köylüsü olduğunu, olayın meydana geldiği yere 500 metre kadar mesafede, diğer tanık … ile sığırlarını güttüklerini, katılanın güttüğü hayvanların Karabağlar Çiftliğine ait araziden geçerek kendilerine doğru geldiğini, bu sırada beyaz renkli, Toros model bir aracın durduğunu, araçtan bir şahsın indiğini, hayvan sürüsü nedeniyle bu şahsı iyi göremediğini ancak bir süre sonra bir bağırtı işittiğini, 2-3 dakika sonra siyah bir araba ile bir traktörün de olay yerine geldiğini, 6-7 kişinin toplandığını, koşarak olay yerine gittiğini, 2 el silah sesi işittiğini, durup baktığında olay yerinde bulunan 3 aracın hemen hareket edip olay yerinden uzaklaştıklarını, Ömer’le olay yerine doğru koştuklarını, katılanın kendilerine doğru geldiğini, y anına vardıklarında katılanın “Beni … , arkamdan vurdu” dediğini, sol pazısından kan fışkıran katılanı yere oturttuğunu, katılanın sol yanağında mermi deliği bulunduğunu ve buradan kan aktığını, katılanın bıçakla kendisini yaralayanın … olduğunu söylediğini, yarasına tampon yapıp acil servisi ve jandarmayı aradığını, cankurtaran gecikince katılanın kardeşi … ’ye telefon ettiğini, … ’nin araba ile hemen olay yerine geldiğini ve katılanı hastaneye götürdüğünü, katılan ile ilk tartışmanın yaşandığı yerin Karabağlar Çiftliği arazine dâhil olduğunu, katılanın silahla yaralandığı yerin ise Çayıraltı köylülerine ait arazi olduğunu, Mahkemede; silah sesini duyunca tanık Ömer ile birlikte koşarak olay yerine gittiklerini, 4-5 dakika sonra vardıklarında sanıklar ve arabalarının olay yerinden gitmiş olduğunu, katılanın yerde yattığını, yerde herhangi bir silah olmadığını, acil servisi aradıklarını ancak ulaşamadıklarını, sonra jandarmayı arayıp durumu bildirdiklerini, ardından katılanın kardeşi … ’yi arayarak olay yerine çağırdıklarını, … ’nin gelmesi ile katılanı arabaya bindirerek hastaneye götürdüklerini, Tanık … Kollukta ve Mahkemede benzer şekilde; katılanın köylüsü olduğunu ancak aralarında bir akrabalık bağının bulunmadığını, … ’in anlatımlarını tekrarladıktan sonra, olay yerinin Çayıraltı köyünden Bektaş isimli kişiye ait tarla olduğunu, Tanık … olay günü Kollukta; sanığa ait çiftlikte hayvan bakıcısı olarak çalıştığını, olay günü saat 16.00 sıralarında sanık … ’ın kullandığı siyah renkli araçla y anına gelerek kendisi ile gelmesini istediğini, bunun üzerine sanığın kullandığı araca bindiğini, araçta sanığın yeğeni Burak’ın da bulunduğunu, sanığın peşlerinden gelmesini istediğini, çiftlik çalışanlarından … ve … ’nun da traktörle kendilerini takip ettiklerini, Çayıraltı mevkisine geldiklerinde Burak’ın araçtan inerek katılan çobana “Hasan Abi sen misin?” dediğini, katılanın da çiftliğin eski sahibinden bahsederek “Bu çiftlik Ömer Sunar’a kalmadı, size de kalmaz” dediğini, bunun üzerine sanık … ’ın katılana “Mallarını al, s.ktir ol git, bela arama” dediğini, katılanın yere eğilmesi üzerine sanığın 5-6 metre mesafeden katılana bir el ateş ettiğini, sanıktan başka kimsede tabanca bulunmadığını, silahın ateş alması ile birlikte katılanın yere düştüğünü, çiftliğin kahyası … ’in yüzünün kan içerisinde olduğunu, katılanın vurulup yere düşmesinden sonra … ile birlikte bindikleri traktörle, kahya … ’in Toros model araç ile, sanık … ile Burak Karabağ’ın ise siyah renkli araçla olay yerinden ayrıldıklarını, katılan … ’ı olay yerinde bıraktıklarını, çiftliğe vardıklarında Duran İşleri’i de çiftlikte gördüğünü, Savcılıkta; sanığın olay günü y anına gelerek “ … Genç’i vurmuşlar, beni takip edin” demesi üzerine, olay yerine gittiklerini, … ’i yüzü kan içinde gördüklerini, bu sırada sanıkla katılanın tartışmaya başladığını, sanığın katılana küfrettiğini, katılanın 1,5 metre yüksekliğindeki sulama kanalının üzerine çıkıp yerden bir şey almaya çalıştığı sırada sanığın 5-10 metrelik bir mesafeden katılana 1 el ateş ettiğini, daha sonra sanığın … ’ten cankurtaran çağırmasını istediğini, … ’in bunun üzerine sanık … ’in kardeşi Yusuf Karabağ’ı telefonla aradığını ve ondan cankurtaran çağırmasını istediğini, can güvenlikleri olmadığı için olay yerinde beklemeden kaçtıklarını, sanığın yeğeni Burak Karabağ’ın katılana silah çektiğini görmediğini, Mahkemede; sanığın atışına devam etmediğini, isteseydi eylemine devam edebileceğini, kendilerinin sanığa engel olmadıklarını, sanığın kendi rızası ile ateş etmeyi bıraktığını, olaydan sonra olay yerinden ayrıldıklarını, katılanın bir ara ayağa kalkar gibi olduğunu, yani katılanın ölmediğini gördüklerini, vurulma olayından sonra sanığın “Cankurtarını arayın” dediğini, ancak olay yerinde bulunanlardan hiçbirinin aklına hastanenin numarasının gelmediğini, bunun üzerine … ’in kardeşi Yusuf’un telefonla aranarak cankurtarana haber vermesinin istendiğini, Tanık … olay günü Kollukta; sanığa ait çiftlikte çobanlık yaptığını, olay günü sanık … ’ın “Traktöre binin ve beni takip edin” demesi üzerine … ile birlikte traktöre binerek kendi aracıyla önlerinden giden sanığı takip ettiklerini, olay yerine 20 metre mesafede bulunduğu sırada 1 el silah sesi duyduğunu, katılanın düştüğünü görmediğini ancak çiftlik kahyası … ’in katılanın yere düştüğünü söylemesi üzerine katılanın y anına gitmek istediğini ancak … ve sanık … ’ın orada bulunanlara araca binmelerini söylemeleri üzerine, katılanı olay yerinde bırakarak kendisinin … ’in kullandığı araçla, diğerlerinin ise traktörle ve … ’ın aracıyla hep beraber çiftliğe döndüklerini, … ’in talimatıyla çiftliğin nizamiye kapısını kilitlediğini, Savcılıkta ve Mahkemede benzer şekilde; çiftlikte hayvanları sağdığını, olay günü sanık … ’in yanlarına gelerek “ … ’i yaralamışlar, olay yerine gidiyoruz” demesi üzerine olay yerine gittiklerini, katılan ile sanığın karşılıklı olarak birbirlerine küfrettiklerini, katılanın yere eğilerek taş almaya çalıştığı sırada sanığın belinden çıkardığı tabanca ile yaklaşık 10 metre mesafeden ateş ederek katılanı göğsünden vurduğunu, bunun üzerine … ’in cankurtaran çağırması için Yusuf Karabağ’a telefon ettiğini, can güvenlikleri olmadığı için cankurtaranın gelmesini beklemeden olay yerinden kaçtığını, sanık … ’ın yeğeni … ’ın katılana silah çektiğini görmediğini, Tanık … olay günü Kollukta; sanığa ait çiftlikte kaynak ve boya işleri yaptığını, olay yerine traktörle gittiğini, sanık … ’ın çobanlık yapan katılan … ’a “Neden bu malı bizim arazimizde yayıyorsun?” dediğini, katılanın da “ Tamam abi, çıkarıyorum zaten” dediğini, katılanın bu esnada eliyle bir taşı kavradığını, sanığın ise katılana 1 el ateş ettiğini, katılanın yere yığıldığını, ateş ettiği sırada sanığın … ’in arkasında bulunduğunu, sanık … ’ı olay yerine … ’in çağırdığını, Savcılıkta; olay yerine hep birlikte gittiklerinde sanık … ile katılan … ’ın tartışmaya başladıklarını, katılanın önce alttan alarak “Kusura bakmayın” şeklinde sözler sarf ettiğini, ama daha sonra tartışmanın hararetlendiğini, sanık ve katılanın karşılıklı hakaret etmeye başladıklarını, katılanın yere eğilip taş almaya çalıştığı sırada, sanığın 1 el ateş ederek katılanı göğsünden vurduğunu, … Genç’in cankurtaran çağırılması için sanığın kardeşi Yusuf Karabağ’ı telefonla aradığını, can güvenliklerinin olmadığı için olay yerinden kaçtıklarını, sanığın yeğeni … ’ın katılana silah doğrulttuğunu görmediğini, Mahkemede; çiftliğe gittiklerinde cankurtaranın çiftliğe geldiğini, cankurtarana kimin haber verdiğini bilmediğini, … Genç olaydan iki gün sonra şüpheli sıfatıyla müdafisi huzurunda Kollukta; Yaklaşık 1,5 yıldır Karabağlar Çifliğinde kahya olarak çalıştığını, olay günü saat 16.00 sıralarında nohut çuvalı almak için Çayıraltı köyüne aracıyla gittiği sırada, çiftliğe ait cevizlik ve nohut tarlasından büyükbaş hayvanların geçtiğini görmesi üzerine aracını durdurarak indiğini, hayvanların çobanlığını yapan katılan … ’a selam verip hayvanları neden orada otlattığını sorduğunu, bu yerin özel mülk olduğunu, boş olsa dahi giremeyeceğini kaldı ki arazide nohut ekili olduğunu ve saman balyalarının hâlen tarlada bulunduğunu katılana ifade ettiğini, katılanın ise “Çiftliğin sahibi kim ki ondan izin alacakmışım, git işine, bu çiftliği, ilk sahibi olan Ömer Sunar’a yedirmedik ki bunlara yedireceğiz” diyerek üzerine yürüdüğünü, katılanın yerden aldığı taşı kendisine aniden savurduğunu, burun ve ağız kısmından yaralandığını, katılanın kendisine değnek ile de vurmak için hamle yaptığını, değneği çekip katılanın boynunu koltuğunun altına aldığını ve katılana “Senin yaptığın insanlık değil, senin gibi düşünsem şu boynunu koparırdım” deyip katılanı ittiğini, katılanın bunun üzerine “ Tamam tarladan çıkacağım” dediğini, ama sonra “Beni kimse ilgilendirmez” diyerek hayvanlarını otlatmaya devam ettiğini, bunun üzerine sanık … ’a telefon ederek durumu ve bulunduğu yeri bildirdiğini, katılanı uyarmasına rağmen katılanın 150 metre mesafedeki çiftliğe ait anızda hayvanlarını otlatmaya devam ettiğini, sanık … ’ın araçla olay yerine geldiğini, sanığın yanında … , … ve … ’i de gördüğünü, katılanla sanığın tartışmaya başladıklarını, 10-15 metre mesafeden katılanın yerden taş alarak sanığa iki kez savurduğunu, sanığın kendisini sakındığı için taşların isabet etmediğini, katılanın tarla sınırındaki yüksekçe bir yere çıktığını, yere eğildiği sırada sanığın katılana doğru 1 el ateş ettiğini, şoka giren sanık ve yeğenini kendilerine getirmek için silkelediğini, “Niye yaptınız” dediğini, sanığın kendisine gelince cankurtaran çağırılması ve jandarmaya haber verilmesini kendisinden istediğini, daha sonra yerde yüzükoyun yatan katılanın y anına gittiğini, omzunda kan gördüğü katılana, “ Tamam sen kımıldama, sana cankurtaran göndereceğim” dediğini, katılanın köyü, yakında olduğu için can güvenlikleri için sanığa “Siz gidin” dediğini, kendisinin de sanığın kardeşi Yusuf Karabağ’ı arayarak durumu anlattığını ve cankurtarana ve jandarmaya haber vermesini istediğini, telefonu kapattıktan kısa süre sonra Yusuf’un kendisini geri arayarak acil servis ve jandarmanın geldiğini söylediğini, … ile birlikte olay yerinden son olarak kendilerinin ayrıldığını, cankurtaran gelmeden önce katılanın yakınlarının olay yerine geldiğini, kesinlikle katılanı bıçakla yaralamadığını, adli raporda belirtilen katılanın kolundaki kesinin nasıl oluştuğunu bilmediğini, yaranın belki düşme sırasında oluşmuş olabileceğini, katılan yaralanıp yere düştüğünde yerde bir tabanca gördüğünü ama bu tabancanın kime ait olduğunu bilmediğini, Savcılıkta ve Mahkemede önceki ifadesini tekrar ettikten sonra benzer şekilde; katılan vurulup yere düşünce, sanık … ’ın “Kontrol et nefes alıyor mu” diyerek kendisini katılanın y anına gönderdiğini, katılanın nefes aldığını sanığa söyleyince, sanığın bu kez “Cankurtarana, jandarmaya haber ver” dediğini, bu kurumların numaralarını bilmediği için sanığın kardeşi Yusuf’u arayarak ondan jandarmaya ve cankurtarana haber vermesini istediğini, Yusuf’un gerekli yerleri aradığını söylemesi üzerine olay yerinden ayrıldıklarını, cankurtaranın araziyi bulamadığı için geciktiğini, katılana hakaret etmediğini ve katılanı bıçakla yaralamadığını, … şüpheli sıfatıyla müdafisi huzurunda Kollukta, Savcılıkta ve tanık sıfatıyla Mahkemede benzer şekilde; sanık … ’ın yeğeni olduğunu, üniversite sınavlarına hazırlandığını, olay günü çiftliğin hesap işleri ile uğraştığı sırada amcası olan sanığı telaşla arabasına giderken görünce sanığa, ne olduğunu sorduğunu, sanığın kahyaları olan … ’in çobanlar tarafından dövüldüğünü, … ’i hastaneye götüreceğini söylemesi üzerine sanığın arabasına bindiğini, çiftlik çalışanı … ’un da arabaya binmesiyle 3 kişi olay yerine gittiklerini, … ’in yüzünün kan içinde olduğunu, … ’in y anına gittikleri sırada katılanın taş savurarak kendilerine hakaret ettiğini, tehdit içeren sözler de sarf eden katılanın yüksekçe bir yere çıkıp kendilerine tabanca doğrultacağı sırada silahının pantolonundan kayarak yere düştüğünü, yere düşen tabancasını almaya çalışan katılana, sanığın ateş ettiğini, ateş ettikten sonra sanığın … ’e seslenerek “Git, çobana bak, durumu nasıl” dediğini, … ’in katılanın y anına giderek “Yaralanmış” demesi üzerine sanığın bu kez … ’e “Yusuf’u ara, cankurtaran göndersin” dediğini, Yusuf’un olay yerine jandarma ve cankurtaranın geleceğini söylemesiyle olay yerinden ayrıldıklarını, … ile … ’in ise olay yerinde kaldıklarını, sanığın silahının ruhsatlı olduğunu, kendisinin katılana silah doğrultmadığını, İfade etmişlerdir.
Hakkında yakalama emri çıkarılan sanık … olaydan 9 ay 27 gün sonra Savcılıkta; kardeşleri ile birlikte sahip olduğu çiftlikte tarım ve hayvancılık yaptığını, olay günü çiftlik müdürü … ’in kendisini telefonla arayarak “ Bir p.zevengin gelerek kendisini dövdüğünü, git demesine karşın gitmediğini, kendisinin tarlaya gelmesini istediğini” söylemesi üzerine olay yerine gittiğini, yeğeni … ’ı da olay yerinde gördüğünü, … ’in kan içinde olduğunu, katılana ne oluğunu sorduğunda katılanın tehditvari ve hakaretle karşılık verdiğini, yerden taş alıp kendisine savurmaya başladığını, katılanın tabancasını yere düşürdüğünü ama bunu kendisinin görmediğini yeğeni … ’ın “Amca tabancası yere düştü, tabancasını alıyor, kaç” demesi üzerine korkutmak maksadıyla bir el ateş ettiğini, katılanın bu sırada yaralanmış olabileceğini, katılanın yere düştüğünü görünce, telefonla kardeşi Yusuf’a telefon ettiğini, Yusuf’tan cankurtaran çağırmasını istediğini, eğer katılan gerçekten yaralanmış ise kan kaybından ölmesin dediğini ve daha büyük sorunlar zuhur etmesin diye olay yerinden uzaklaştığını, yaklaşık 10 ay sonra teslim olmasının sebebinin ise katılan tarafın tehditlerinden korunmak maksatlı olduğunu, katılanı öldürmek için değil, korkutmak için ateş ettiğini, kurtulması için de gerekli çabayı sarf ettiğini, olay yerinden kaçarken Çekerek ilçesine 10 km kala jandarma aramasını fark edip suçta kullandığı tabancasını aracın camından araziye attığını, pişman olduğunu, Mahkemede; katılanı tanımadığını, olay günü çalışanı … ’in telefonla kendisini aradığını, yaralandığını söylemesi üzerine olay yerine yardıma gittiğini, giderken yanında yeğeni … ile çalışanları, Murat, Hasan ve Duran’ın bulunduğunu, üzerinde ruhsatlı silahının olduğunu, bu silahı sürekli taşıdığını, katılana “Niye … ’i yaraladığını” sorduğunu, katılanın küfür ve hakaretle karşılık verip taş atmaya başladığını, katılanın elini beline atması, yeğeni Burak’ın da “Amca dikkat et, silahı var” demesi üzerine silahına davrandığını, bu sırada katılanın yere eğildiğini, ateş ettikten sonra katılan yere düşünce yerde ikinci bir silah gördüğünü, amacının uyarmak için katılanın ayaklarına tek el ateş etmek olduğunu, fakat katılanın yaralandığını, katılan ayağa kalkınca ölmediğini anlayıp sevindiğini, … ’in, kardeşi Yusuf’a telefon açtığını, jandarmaya ve cankurtarana bu şekilde haber verildiğini, katılanın köylülerinin olay çıkarmasından çekindikleri için olay yerini terk ettiklerini, silahında 15 mermi daha bulunduğunu, istese yerde yatan katılana yönelik eylemine devam edebileceğini, katılanın ayaklarına doğru ateş ettiğini, katılan eğildiği için merminin omzuna isabet ettiğini, Savunmuştur.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi bakımından, kasten öldürme suçu, “suça teşebbüs” ve gönüllü “vazgeçme” kavramı üzerinde durulmalıdır.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun 1948 yılının Haziran ayında hazırladığı ve birkaç değişiklik yapıldıktan sonra 10 Aralık 1948’de, BM Genel Kurulu’nun Paris’te yapılan 183. oturumunda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ilk maddesi; “Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.”
Beyanname’nin 3. maddesi ise; “Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır.”, Hükümlerini içermektedir.
Tüm uygar hukuk düzenleri insan yaşamını en üstün değer kabul etmişlerdir. Gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde gerek Anayasa’da mutlak, en üstün değer olarak algılanan insan hayatı, korunmasında sadece bireyin çıkarı olduğu için değil, aynı zamanda toplumun da menfaati olduğu için ceza himayesinin konusu yapılmıştır. Bu bağlamda, 5237 sayılı TCK’nın “ Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı ikinci kısmının “Hayata Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünün 81. maddesinde “Kasten Öldürme” suçu; ” Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Teşebbüs ise TCK’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında; “Kişi, işlemeyi kast ettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” şeklinde tanımlanmıştır. Teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için; 1- Kasıtlı bir suç işleme kararı olmalı, 2- Elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanmalı, 3- Failin elinde bulunmayan nedenlerle suç tamamlanamamalı ya da amaçlanan sonuç gerçekleşmemelidir.
Suça teşebbüste fail, suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine karşın, elinde olmayan nedenlerden dolayı fiilini gerçekleştirememekte, bu durumda kişiye tamamlanmış suça oranla daha az ceza verilmektedir.
Sanığın eyleminin belirlenmesi açısından “elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlama” şartı da değerlendirilmelidir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 35. maddesinin gerekçesinde; 765 sayılı Kanun’daki “eksik – tam teşebbüs” ayrımına son verildiği, bu ayrımın objektif bir ölçütünün bulunmadığı ve uygulamada bir takım tereddütlere yol açtığı belirtildikten sonra, getirilen diğer bir yeniliğin icra hareketlerinin başlangıcına ilişkin olduğu, ” failin kastının şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı” yolundaki subjektif ölçütün kabul edilmesi durumunda kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacağı, çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesinin mümkün bulunduğu, suçun icrasıyla ilgisiz davranışların dahi suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabileceği, o nedenle tasarıdaki ” kastı şüpheye yer bırakmayacak” kriterinin madde metninden çıkartılarak “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütünün kabul edildiği, böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması hâlinde suçun icrasına başlanılmış sayılacağı açıklanmış; ayrıca kullanılan aracın suçun kanuni tanımında öngörülen fiili meydana getirmeye elverişli olması gerektiği, ancak elverişliliğin sadece kullanılan araç bakımından değil, suçun konusu da dâhil olmak üzere bütün fiil yönünden bulunması gerektiği, bu nedenle maddeye, suça teşebbüsün bu unsurunu tam anlamıyla ifade eden “uygun hareketler” kavramının dâhil edildiği belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi 765 sayılı Kanun’da icra hareketlerinin başlangıcı konusunda açık bir ifadeye yer verilmezken, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda doğrudan doğruya icraya başlama ölçütü kabul edilmiştir. Ancak soyut olan bu kavramın nasıl anlaşılması gerektiği konusu açık olmayıp cezalandırılabilen davranışın ne zaman başladığını belirlemek her zaman kolay değildir.
Genel olarak suçun dış dünyada oluşmaya başladığı süreç, “hazırlık hareketleri” ve ” icra hareketleri” olmak üzere birbirinden farklı iki aşamaya ayrılmaktadır. Suçu işlemek için kullanılacak aletlerin üretilmesi ya da temin edilmesi, eylem yerinin araştırılması veya gözetlenmesi, eylemle ilgili çeşitli bilgiler toplanması, suç işlendikten sonra sorumlu tutulmayı önleyici tedbirler alınması, suçtan elde edilecek eşyalar için güvenli bir yer ayarlanması gibi fiiller hazırlık hareketleri olup, suç tipini oluşturan icra hareketlerinden önce gerçekleştirilen ve cezalandırılmayan davranışlardır.
Teşebbüs ise, suçun tamamlanmasından önce, fakat hazırlık hareketleri aşamasından sonra gelen, başlanmış ancak bitirilememiş bir eylemli aşamayı ifade eder. Bu kapsamda cezalandırılabilir davranışların, yani suça teşebbüsün sınırlarının saptanması, diğer bir ifadeyle suç yolunda ilerleyen sanıkla ilgili olarak hangi andan itibaren ceza hukukunun devreye gireceği sorununun çözülmesi gerekmektedir.
Öğretide; 5237 sayılı TCK’nın 35. maddesinde teşebbüs açısından, “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütünün kabul edilmesiyle “objektif teori”nin benimsendiği, suçun kanuni tanımında unsur veya nitelikli hâl olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi hâlinde icra hareketlerinin başladığının kabul edilmesi, örneğin öldürmek için silahını hasmına doğrultarak nişan alınmasının icra hareketleri sayılması gerektiği, ancak öldürmek için silah veya zehir satın alınmasının belirleyici bir niteliğe sahip bulunmaması nedeniyle hazırlık hareketi sayılabileceği belirtilmiştir. (M. Koca–İ. Üzülmez; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Baskı, 2013, s. 393.).
Özetle; bir kimsenin suça teşebbüsten dolayı cezalandırılabilmesi için, yapılan hareketlerin objektif olarak suçun kanuni tanımında öngörülen sonucu meydana getirmeye elverişli olmasıyla birlikte, aracın fail tarafından bu sonucu gerçekleştirmeye uygun biçimde kullanılması, ancak failin elinde olmayan nedenlerle icra hareketlerinin tamamlanamaması ya da tamamlanmasına karşın sonucun gerçekleşmemesi gerekir.
Öte yandan 5237 sayılı TCK’nın “ Gönüllü Vazgeçme” başlıklı 36. maddesinde; “Fail, suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini önlerse, teşebbüsten dolayı cezalandırılmaz; fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluşturduğu takdirde, sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır” şeklindeki düzenlemeye yer verilmiştir.
Kanundaki tanım uyarınca gönüllü vazgeçme ile teşebbüs arasındaki ayrım şu şekilde özetlenebilir: Teşebbüs, suçun tamamlanması veya neticenin gerçekleşmesinin, failin elinde olmayan nedenlerle meydana gelmemesi olarak tanımlanmışken, gönüllü vazgeçmede failin iradi hareketi veya çabası ile icra hareketlerinin terk edilmesi ya da suçun tamamlanmasının önlenmesi söz konusudur. Suç tamamlanmadan veya sonuca ulaşılmadan önce vazgeçme gerçekleştiğinden, gönüllü vazgeçme etkin pişmanlıktan da farklıdır. Etkin pişmanlık, suçun tamamlanmasından sonraki pişmanlığı düzenlemekte ve tamamlanan bir suçun yol açtığı zararın giderilmesi, eski hâle getirilmesi ya da malın iadesini kapsamaktadır.
Gönüllü vazgeçmenin şartları ve sonuçları TCK’nın 36. maddesinin gerekçesinde; “ Gerek icra hareketleri aşamasında gerekse icra hareketlerinin bitmesinden sonra, failin suçu tamamlamaktan gönüllü olarak vazgeçmesini teşvik etmek modern suç politikasının temel araçlarından biridir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununda sadece icra hareketlerinin devamı aşamasında kabul edilen gönüllü vazgeçme, icra hareketlerinin bittiği ancak neticenin meydana gelmediği olaylar bakımından da öngörülmüştür. Böylece suçun icrası sürecindeki bütün aşamalarda gönüllü vazgeçme mümkün hâle gelmektedir. Ancak icra hareketlerinin bitmesinden sonra gönüllü vazgeçmenin kabulü için, vazgeçenin suçun tamamlanmasını önlemek bakımından ciddi bir çaba göstermesi gerekmektedir.
Gönüllü vazgeçme hâlinde kişiye ceza verilmemekte, ancak o ana kadar yapılan hareketler ayrıca bir suç oluşturuyorsa sadece o suçtan sorumlu tutulmaktadır.
Suç bütün unsurlarıyla tamamlandıktan sonra örneğin çalınan eşyanın geri verilmesi veya kaçırılan kişinin serbest bırakılması hâllerinde, artık vazgeçme değil etkin pişmanlık söz konusudur … ” biçiminde açıklanmıştır.
Madde gerekçesinde de özenle vurgulandığı üzere, 765 sayılı TCK’nın uygulanmasında sadece icra hareketlerinin devamı aşamasında kabul edilen gönüllü vazgeçme, 5237 sayılı TCK’nın uygulanmasında icra hareketlerinin bittiği ancak neticenin meydana gelmediği olaylar bakımından da öngörülmüş, böylece neticenin meydana gelmesine kadar bütün aşamalarda gönüllü vazgeçmenin mümkün olduğu kabul edilmiştir.
Öğretide; “Yeni TCK sisteminde, gönüllü vazgeçme; gerek icra hareketleri aşamasında, gerekse icra hareketlerinin bitmesinden sonra, failin suçu tamamlamaktan gönüllü vazgeçmesini ifade etmektedir. Suçun icrası tamamlanıncaya, neticenin ayrıca unsur oluşturduğu suçlarda, netice gerçekleşinceye kadar, gönüllü vazgeçme mümkündür … Vazgeçmenin gönüllü olması gerekir. Yani herhangi bir engel olmaksızın, pişmanlık duyarak kişinin suç işlemekten vazgeçmiş olması gerekir” ( … Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. Bası, Ankara 2013, s.478.), “Teşebbüs halinde faildeki suç işleme düşüncesi ve kastı sürmektedir. Gönüllü vazgeçmede ise fail eyleminden dönüp, suçun oluşmasını önlemeye çabalamaktadır. Kişilere pişman olma olanağı tanınması, onların suç işlemeden topluma kazandırılması, cezalandırılma ile elde edilecek yarardan çok daha faydalı görülmektedir. Kanunumuzda yer alan düzenlemenin temelinde, eylemin vazgeçme anına kadar icra edilmesi dolayısıyla bir haksızlık teşkil ettiği, ancak suç politikası gereği cezalandırılmak istenilmediği fikrinin yattığı söylenebilir. Bu husus madde metninde; vazgeçme hâlinde failin teşebbüsten dolayı cezalandırılmayacağı ve fakat tamam olan kısmın suç oluşturması durumunda o suçun cezası ile cezalandırılacağının açıklandığı cümlelerden anlaşılmaktadır” ( … Yaşar – Hasan Tahsin Gökcan – Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 1. Cilt, Adalet Yayınevi 2. Bası, Ankara 2014, s. 1096.), ” Elde olmayan sebeplerle icra hareketlerinin tamamlanamaması veya neticenin gerçekleştirilememesi teşebbüsün kurucu unsurunu oluşturmaktadır. Buna göre icra hareketlerinin tamamlanması veya neticenin gerçekleşmemesi failin elinde olan sebeplerden kaynaklanmışsa teşebbüsten söz edilmeyecektir. Gönüllü vazgeçme olarak nitelenen bu durum TCK’nın 36. maddesinde düzenlenmiştir” (Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. Bası, Ankara 2013, s.412.), “Fail, sonucu gerçekleştirebilme ve icra hareketlerini devam ettirebilme olanağına sahip olduğu hâlde, bunu ettirmemiş ise, vazgeçme gönüllüdür. Ancak, istediği hâlde, buna olanak bulunmadığı için hareketlerini devam ettirmemiş ise, vazgeçme gönüllü değildir” (Nur Centel – Hamide Zafer – Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, 3. Baskı, İstanbul 2005, s. 478.) şeklindeki açıklamalarla gönüllü vazgeçmenin saptanmasında göz önüne alınacak kriterler ortaya konulmuştur.
Yargısal kararlarda da, suç yolunda (iter criminis) ilerleyen sanık daha fazla ilerleme imkânına ve kanaatine sahip olduğu hâlde, suç yolunda ilerlemeyerek icrayı yarıda bırakmışsa ya da icra hareketleri tamamlandıktan sonra kendi çabası ile sonucun meydana gelmesini önlemişse vazgeçmenin gönüllü olduğu, buna karşılık fail icraya başlarken göz önünde tuttuğu ve hesaba kattığı risklerden başka bir faktör nedeniyle icra hareketlerine devam etmemişse ya da sonuca ulaşamamışsa vazgeçmenin gönüllü olmadığı, bu hâlde icra hareketleri failin elinde olmayan engelleyici nedenlerle bitirilemediğinden ya da sonuç failin elinde olmayan nedenlerle meydana gelmediğinden teşebbüsün söz konusu olduğu vurgulanmıştır.
Gerek öğreti gerekse yerleşmiş yargısal kararlarda yer alan bu kabullere göre gönüllü vazgeçmenin varlığı için aranan şartlar şu şekilde sıralanabilir: 1- Öncelikle kasıtlı bir suçun işlenmesine yönelik olarak icra hareketlerine başlanmalı, 2- Suç tamamlanmadan önce vazgeçme gerçekleşmeli, 3- Vazgeçmenin konusu; icra hareketinin devamına, suçun tamamlanmasına ya da sonucun gerçekleşmesine yönelik bulunmalı yani sanık ya suçun icra hareketlerinden vazgeçmeli ya da kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya sonucun gerçekleşmesini önlemeli, 4- Vazgeçme gönüllü olmalı yani fail suçun icra hareketlerini isteyerek terk etmeli ya da suçun tamamlanmasını veya sonucun gerçekleşmesini isteyerek önlemeli, 5- Suçun tamamlanmasının önlenmesi veya sonucun gerçekleşmesinin engellenmesi, failin çabalarıyla meydana gelmelidir. Sonuç başka bir nedenle önlenmiş ise kural olarak gönüllü vazgeçme oluşmayacak ve fail 5237 sayılı TCK’nın 36. maddesinden yararlanamayacaktır.
Uyuşmazlık konusunun çözümüne yönelik olarak TCK’nın 36. maddesinde düzenlenen gönüllü vazgeçmenin ikinci şeklinin yani “kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini önlemek” biçiminin ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.
Suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçme hâlinden farklı olarak, sonucu gerçekleştirmeye elverişli ve yeterli icra hareketinin gerçekleştirilmesinden sonra gönüllü de olsa sadece icra hareketlerine devam edilmemesi yeterli olmayıp bunun yanında 5237 sayılı TCK’nın 36. maddesine göre fail, “ … kendi çabasıyla suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini” önlemelidir. Bunun için failin sonucun gerçekleşmesini önleyecek şekilde gönüllülüğe dayanan aktif faaliyette bulunması gereklidir.
Buna göre ; a- Fail sonucu önlemeye yönelik aktif davranışlarda bulunmalı ve bunun için ciddi çaba sarf etmelidir. Ancak aktif davranış, failin mutlaka kendisinin müdahalede bulunmak zorunda olması şeklinde anlaşılmamalıdır. Failin iradesine dayanan ve sonucu önlemeye yönelik bulunan her türlü çaba bu kapsamda olup üçüncü kişinin hareketi de, bu hareketin yapılmasına fail tarafından neden olunduğu sürece yeterli kabul edilmelidir. Nitekim belirli bazı durumlarda sadece failin müdahalesinin sonucun gerçekleşmesine engel olmayacağı açıktır. Bu kapsamda, fail tarafından ilk yardım ekibinin veya itfaiyenin çağrılması gibi neticenin meydana gelmesini engelleyen davranışların yapılması yeterli görülebilir.
Ciddi bir çabanın varlığından söz edebilmek için de failin içinde bulunduğu koşullarda sonucun gerçekleşmesini önlemeye yönelik mevcut olan bütün olanaklarını seferber etmesi gereklidir.
b- Suçun tamamlanması, söz konusu aktif davranışlar ve çabalarla önlenmelidir. Böylece, icra hareketlerini tamamlayan failin, çaba göstererek neticenin gerçekleşmesini önlemesi durumunda gönüllü vazgeçme gerçekleşecektir.
Görüldüğü gibi, icra hareketlerinin bitmesinden sonra gönüllü vazgeçmenin kabulü için, vazgeçenin suçun tamamlanmasını önlemek bakımından ciddi bir çaba göstermesi ve sonucun bu nedenle meydana gelmemesi koşul olarak aranmıştır.
İcra hareketlerinin terk edilmesi ya da suçun tamamlanmasının önlenmesi şeklinde gelişen her iki hâldeki gönüllü vazgeçmede de, failin işlemekte olduğu suça ilişkin hareketleri teşebbüs aşamasında kaldığı hâlde, TCK’nın 36. maddesi uyarınca bu suçtan dolayı ceza verilemeyecek, işlemeyi kast ettiği suça yönelik olarak vazgeçme anına kadar icra ettiği hareketlerinin bir başka suçu oluşturması durumunda, fail sadece o suçtan dolayı cezalandırılacaktır. Başka bir anlatımla gönüllü vazgeçmenin aynı zamanda tamamlanmış olan suçlara etkisi bulunmamaktadır. Vazgeçme sadece icra hareketlerine başlarken işlenmesi kastolunan suçu kapsar ve bu suça teşebbüsten cezalandırılmama sonucunu doğurur, ancak aynı zamanda tamamlanan başka bir suçun cezalandırılmasını etkilemez.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Sanık … ’ın Tokat ili, Turhal ilçesi, Çayıraltı köyünde bulunan Karabağlar Çiftliğinin ortaklarından olduğu, katılan … ’ın ise çiftliğin yakınında bulunan Çayköy köyünde ikamet ettiği ve çiftçilik yaparak geçimini sağladığı, olay günü sahibi bulunduğu büyükbaş hayvanları otlatan katılan … ’ın yanından aracıyla geçen Karabağlar Çiftliğinin kahyası inceleme dışı davanın katılan-sanığı … ’in aracını durdurarak hayvanların çiftlik arazisinde bulunduğunu iddia edip katılanla tartışmaya başladığı, tartışmanın kavgaya dönüşmesi ile kahya … ’in bıçak kullanarak katılanı kolundan yaraladığı, katılanın da … ’i darp ettiği, bu olaydan sonra çiftlik sahibi sanık … ’ı telefonla arayan … ’in sanığı olay yerine çağırdığı, yeğeni … ve çiftlik çalışanlarından oluşan bir grupla birlikte olay yerine gelen sanığın, hayvanları ile birlikte olay yerinden uzaklaşmaya çalışan katılan … ’a, kahya … ’i neden yaraladığını sorduğu, gelen kalabalık gruptan ve silahlı olan sanıktan çekinerek olayı yatıştırmaya dönük tavır sergileyen katılanın cevap vermesini beklemeyen sanığın hamili bulunduğu tabancasını ateşleyerek katılanı sırtının sağ tarafından isabetle vurduğu, göğüs boşluğuna girmeksizin vücut içerisinde ilerleyen mermi çekirdeğinin katılanın çene kemiğini parçalayarak yaşamsal fonksiyonlara orta derecede etkili sol mandibula kondilinde kırık oluşturduktan sonra vücudu terk ettiği, aldığı yaranın tesiri ile katılanın yere yığıldığını gören sanık ve yanında bulunanların hızla olay yerini terk ederek yakındaki çiftliğe sığındıkları, buranın nizamiye kapısını kilitledikleri, katılanın vurulduğunu gören ve katılanla aynı köyde ikamet eden tanıklar … ve … ’nun koşarak 4-5 dakika içerisinde olay yerine geldikleri ve katılanı kan içerisinde tek başına tarlada buldukları, katılanın yarasına tampon yapıp müdahale ederek ilk yardımda bulunmaya çalıştıkları, olayı haber vermek için cankurtarana ve jandarmaya telefon ettikleri, cankurtaranın gecikmesi üzerine katılanın kardeşi … … ’a telefon ederek olay yerine çağırdıkları, … … ’ın katılanı araca bindirerek Turhal ilçe merkezinde bulunan bir hastaneye götürdüğü, olaydan sonra kendisine ulaşılamayan sanık … hakkında zorla getirme kararı çıkarıldığı, Turhal (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince 04.08.2010, 20.08.2010 ve 13.04.2011 tarihli yakalama kararları verildiği, sanığın olaydan yaklaşık 10 ay sonra 24.05.2011 tarihinde Turhal Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak ilk ifadesini verdiği ve katılanı yaraladıktan sonra kahya … ’ten olay yerine cankurtaran getirilmesini istediğini savunduğu, sanığın suçta kullandığı ancak elde edilemeyen silahı yol kontrolü yapan güvenlik görevlilerini görünce araç camından tarlaya savurduğunu beyan ettiği anlaşılan olayda; Sanığın katılanla tartıştığı sırada, yaklaşık 5 metre mesafeden tabanca ile ateş ettiği katılanın yaralanarak yere düştüğünü görmesi üzerine, sonuç aldığını düşünerek birlikte geldiği kişilerle beraber olay yerini süratle terk etmiş olması, yerleşim yeri dışında, hasat yapılmış buğday tarlasında, sırtından isabet almış ve çene kemiği parçalanarak yaralanmış durumdaki katılanın yarasına müdahale etmek, kan kaybını durdurmaya yönelik çaba harcamak, katılanı araçla en yakın yerleşim yerine veya bir sağlık kurumuna götürmek gibi en temel ve basit, hiç bir davranış ve gayret sergilememiş oluşu, sanığın yeğeni … ile çiftlik kahyası … ’in şüpheli sıfatı ile müdafilerinin huzurunda Kollukta, sanığın ise olaydan yaklaşık 10 ay sonra; katılanın yaralanmasından sonra olay yerine cankurtaran çağırılması yönünde … ’e talimat verdiği iddiasının ise olay sırasında olay yerinde bulunan tanıklar … , … ve … ’nun olay günü Kolluk tarafından alınan ilk ifadelerinde hiç yer almamış oluşu, katılanın bu hususu doğrulayan bir beyanının bulunmaması, katılanın da hastaneye cankurtaran ile değil olay yerine gelen kardeşinin aracı ile götürülmüş olması karşısında gönüllü vazgeçmeden faydalanmak suretiyle cezadan kurtulmaya yönelik bu savunmaya itibar edilemeyeceği, sanığın bu savunmasının doğru kabul edilmesi durumunda dahi “Cankurtarana haber verin” şeklindeki söylemden ibaret eyleminin, neticenin meydana gelmesini önlemek için ciddi bir çaba içerisinde olduğu ya da içinde bulunduğu koşullarda bütün olanaklarını seferber ettiği anlamına gelmeyeceği kabul edilmelidir.
Bu itibarla; çiftliğine ait araziye hayvanlarını soktuğunu iddia ettiği katılan … ’a öldürme kastıyla yakın mesafeden ateş eden, katılanın yaralanarak yere düşmesi ile de amaçladığı sonucu elde ettiğini düşünerek eylemine son verip olay yerinden ayrılan sanık … ’ın davranışları, neticenin gerçekleşmesini önlemek bakımından ciddi bir çaba niteliğinde olmadığından gönüllü vazgeçmenin şartlarının gerçekleşmediği kabul edilmeli ve haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; 1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE, 2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.06.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.”