Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E. 2016/103 K. 2017/127 T. 07.03.2017

Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi Mahkemesi :Ağır Ceza

Kasten yaralama suçundan sanık … ‘ın, TCK’nun 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 62, 53/1, 63 ve 54/1-4. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin, Giresun Ağır Ceza Mahkemesince verilen 03.12.2013 gün ve 218-292 sayılı hükmün, sanık müdafii, Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 17.09.2015 gün ve 5478-26083 sayı ile; “Yerinde görülmeyen diğer itirazların reddine; Ancak; sanığın savunmalarında, katılanın ineklerinin bahçesine girmesi nedeniyle aralarında çıkan tartışma sırasında önce katılanın kendisini darp ettiğini beyan etmesine ve sanığın da olayda yaralandığının adli raporundan anlaşılmasına göre, sanığın eylemini katılandan kaynaklanan haksız bir fiilin kendisinde oluşturduğu hiddet ve şiddetli elemin etkisiyle işlediğinin anlaşılması karşısında, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nin 29. maddesi hükmünün uygulanmaması” isabetsizliğinden bozulmasına oyçokluğuyla karar verilmiş, Daire Üyesi M. M. Kaya; “Sanığın, suç tarihinde kullandığı ateşli silahın niteliği ve katılanın isabet aldığı bölgenin karın nahiyesi gibi hayati bir bölge oluşu, vücuda isabet eden mermi çekirdeğinin, göbek deliğinin altından girip, arkadan çıkış yapması, bu giriş ve çıkışların batında opere, iç organ harabiyeti ve katılanın yaşamsal tehlike geçirmesine sebebiyet vermesi karşısında, Açığa çıkan kastın öldürmeye yönelik olduğu ancak yapılan ameliyat sonucu katılanın hayata döndüğü dosya içeriğinden anlaşıldığına göre sanığın kasten öldürmeye teşebbüsten cezalandırılması gerektiği … ” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 12.11.2015 gün ve 66674 sayı ile; ” … Sanığın suç tarihinde çıkan tartışma ve kavga neticesinde, katılanı 4-5 metre mesafeden tabanca ile batın bölgesinden hayati tehlike geçirecek şekilde yaralamaktan ibaret eyleminin, suçta kullanılan silahın niteliği, atış mesafesi, sanığın hedef aldığı bölge ve mağdurda meydana gelen yaralanmanın niteliği bir kül halinde değerlendirildiğinde, katılandan kaynaklanan haksız bir fiilin kendisinde oluşturduğu hiddet ve şiddetli elemin etkisiyle kasten öldürmeye teşebbüs niteliğinde olduğu … ” görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat ederek, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün, sanığın eyleminin tahrik altında kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğunun gözetilmemesinden bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince, 09.12.2015 gün, 31231-35459 sayı ve oyçokluğuyla itiraz nedeni yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık hakkında 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar, bu karara yönelik itirazın merci tarafından reddedilmesi suretiyle kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme, kasten yaralama suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüs mü yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından; 12.02.2013 tarihli olay yeri inceleme raporunda; olayın İbrahim Yılmaz’a ait fındık bahçesi içerisinde meydana geldiği, yerde kan izinin tespit edildiği, bunun dışında herhangi bir delile rastlanılmadığı bilgilerine yer verildiği, Katılan hakkında düzenlenen adli raporlarda; göbek deliğinin altında, sol üst kadranda bir adet ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası, pubik bölgede, arkada bir adet ateşli silah mermi çekirdeği çıkış yarasının mevcut olduğu, treitzden 10 cm distalde seroze yaralanması, 35, 50 ve 52. cm’lerde toplam üç adet tam kat mezo yaralanmasının bulunduğu, meydana gelen sakrum kırığının yaşamsal fonksiyonlara ağır etkili olduğu, kişinin yaşamsal tehlike geçirdiği, mevcut yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilemez nitelikte olduğunun ifade edildiği, Sanık hakkında düzenlenen adli raporda; boyun bölgesinde önde, sağda ve solda yüzeysel sıyrıklar bulunduğu, sol el bileğinde ağrı tarif edildiği, mevcut yaraların basit bir tıbbi müdahale ile giderilebileceği, bildirilerek sanığın alkolsüz olduğunun belirtildiği, Sanığın teslim ettiği silahla ilgili olarak düzenlenen uzmanlık raporunda; silahın 9X19 mm çapında fişek istimal eden el yapısı, yarı otomatik tabanca olduğu, atışa engel mekanik arızasının bulunmadığı, çap ve tipine uygun fişekleri patlattığı; katılanın giysileri üzerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen uzmanlık raporunda ise; atışın uzak atış mesafesinden yapılmış olduğu tespitlerine yer verildiği, Anlaşılmaktadır.

Katılan … ; olay günü ineklerine saman vermek için bahçesine gittiği sırada, iki ineğinin sanığın ekili olmayan tarlasına girmiş olduğunu gördüğünü, baldızı Nurcan’ı hayvanları çıkarması için gönderdiğini, baldızının hayvanları çıkaramaması üzerine sanığın tarlasına gittiğinde sanıkla sözlü olarak tartıştıklarını, hayvanlarını alıp amcasının bahçesine götürdüğünü, geri geldiği sırada sanığın önüne çıktığını, sanığın 4-5 metre mesafeden silahını ateşlediğini, boş kovanın silah içinde sıkıştığını, sanığın mermi sürmeye çalıştığını, gözleri iyi görmediği ve elleri titrediği için mermi sürmeyi beceremediğini, “Beni öldürüyorlar, yardım edin” diye bağırması üzerine sanığın kaçtığını, sanığı darp etmediğini, sanıkla aralarında önceye dayalı herhangi bir husumet bulunmadığını, Tanık … ; katılanın kayınvalidesi, sanığın ise uzaktan akrabası olduğunu, olay günü katılanın ineklerinin sanığın bahçesine girdiğini, sanıkla katılanın tartıştıklarını, sanığın katılanın üzerine yürüdüğünü, katılanın da elinin tersi ile sanığı ittiğini, sanığın bunun üzerine “Ben sana sorarım” deyip küfrederek gittiğini, 4-5 dakika sonra sanığın elinde girebi ile olay yerine geri geldiğini, olayları izlediği evinin penceresinden bundan sonraki kısmı göremediğini ancak bir el silah sesi duyduğunu, katılanın “Ahmet beni öldürüyor, yetişin” diye bağırdığını, Muradiye’nin katılanın yardımına gittiğini, Tanıklar … ve … ; olayı görmediklerini, katılanın yardım çağrısı üzerine olay yerine gittiklerini, Beyan etmişlerdir.

Sanık … aşamalarda; olay günü katılana ait ineğin tarlasına girdiğini, amcasının kızı Nurcan’dan ineği çıkarması için yardım istediğini, Nurcan’ın “İnek bizim değil” deyip gittiğini, kendi başına ineği çıkarırken katılanın gelip kendisine saldırdığını, hakaret ettiğini, boğazını sıktığını, bu sırada gözlüğü ve silahının yere düştüğünü, katılanın silahı almaya çalıştığını, silahı alıp geri çekilirken kolunun dala çarptığını, bu sırada katılanın kazayla vurulduğunu, silahında toplam dört tane mermi bulunduğunu, katılanı öldürmek ya da yaralamak istese tüm mermileri boşaltabileceğini ama bunu yapmadığını, katılanın yaralanmasından korkarak olay yerinden ayrıldığını, köye yakın bir samanlıkta bir gün saklandığını, daha sonra suçta kullanılan silahla savcılığa giderek teslim olduğunu, suçlamayı kabul etmediğini savunmuştur.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Suça teşebbüs” başlıklı 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” hükmü yer almaktadır.

Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kast olunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden kaynaklanmalıdır.

Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna “subjektif unsur” denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir. (İçel Suç Teorisi, Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih S. Mahmutoğlu, Yener Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315.) Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 765 sayılı TCK’nun yürürlükte olduğu dönemde verilmiş olup, kabul edilen ilkeler açısından 5237 sayılı TCK’nun teşebbüse ilişkin 35. maddesi yönüyle de varlığını devam ettiren 04.06.1990 gün ve 101-156 sayılı kararında da; “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır” şeklinde açıklanmıştır.

Kasten yaralama suçu ile kasten öldürme suçuna teşebbüs arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayandığından, sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun çözülmesi gerekmektedir.

5237 sayılı TCK’nun 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.

İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesinde; fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı, varsa husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmalıdır.

Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken ölçütler farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak ele alınması gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Sanığın olay günü, katılana ait ineklerin bahçesine girdiğini görmesi üzerine katılanla tartışmaya başladığı, tartışmanın kavgaya dönüşmesi ile katılanın sanığı darbederek basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı, sanığın katılandan kaynaklanan bu haksız fiilin kendisinde oluşturduğu hiddet ve şiddetli elemin etkisiyle, tabanca ile 4-5 metrelik mesafeden katılanın karın bölgesine bir el ateş ederek katılanı ağır şekilde yaraladığı, olaydan sonra teslim ettiği ve herhangi bir arızası tespit edilmeyen silahında üç adet mermi daha bulunduğu halde eylemine kendiliğinden son verdiği anlaşılan olayda; sanıkla katılan arasında husumet bulunmaması, olayın ani gelişmesi, sanığın atışlarına devam etmesine engel bir neden bulunmamasına karşın ilk atıştan sonra eylemine kendiliğinden son vermesi hususları birlikte göz önüne alındığında, sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla, sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğu yönündeki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı; “Sanığın, öldürmeye elverişli nitelikteki tabancayla, hedef gözeterek ve yakın mesafeden katılanın karın bölgesine ateş etmesi, katılanın batın bölgesine isabet eden mermi çekirdeğinin sakrum kırığına, seroze ve tam kat mezo yaralanmalarına sebebiyet verip, katılanın hayati tehlike geçirmesine neden olması, sanığın kendi iradesi ile değil, katılanın bağırarak yardım istemesi üzerine olay yerinden kaçarak eylemine son vermesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüs olarak nitelendirilmesi gerektiği”, Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi … ; ” Olay: Mağdura ait ineklerin sanığın bahçesine girmesi nedeniyle aralarında çıkan tartışma sırasında mağdurun kendisini itmesine içerleyen sanığın ‘şimdi ben sana sorarım’ diyerek evine gittiği, suçta kullandığı 9 mm çapındaki tabancasını alarak olay mahalline döndüğü, hamili bulunduğu tabanca ile 4~5 metre mesafeden mağdurun karın bölgesine hedef alarak bir el ateş ettiği, göbeğin alt kısmından isabet alan mağdurun yere düştüğü ve bağırarak yakınlarından yardım istemesi üzerine sanığın olay mahallinden kaçtığı, yaralanma sonucunda mağdurda yaşamsal tehlike oluştuğu gibi iç organ yaralanması ve ağır derecede kemik kırığının da meydana geldiği, acil olarak hastaneye kaldırılıp ameliyata alınmak suretiyle yapılan tıbbi müdahale neticesinde hayata döndürüldüğü olayda; Yargıtay 3. Ceza Dairesi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık konusu sanığın eylemdeki kastının belirlenmesidir.

Kast, kişinin iç dünyası ile ilgili olup ancak dışa yansıyan davranışlarla belirlenebilecektir.

Kastın belirlenmesinde esas alınacak kriterler Daireler ve Yüksek Ceza Genel Kurulunun birçok içtihadında yer bulmuştur.

Yüksek Yargıtay CGK’nun 23.06.2009 tarih ve 1-8/175 sayılı içtihadında da bu ilkelere yer verilmiştir.

‘İlkeleri Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 31.03.1986 tarih ve 8-153, 21.05.1984 tarih 388/178, 12.12.2000 tarih 245-250, 28.03.2000 tarih 42-56, 22.05.2001 tarih 100-108, 24.06.2003 tarih 148-196, 08.07.2003 tarih 196-212, 30.09.2003 tarih 226-229 ve 31.03.2009 tarih 248-82 sayılı kararlarda açıklandığı üzere; bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesi sırasında; suç nedeni, kullanılan aletin cinsi, kullanılış şekli, hedef alınan bölge, darbe adedi ve şiddeti, failin önceki ve sonraki davranışları, aradaki husumet, hedef seçme olanağının bulunup bulunmadığı, mağdurdaki yaranın yerleri ve nitelikleri, failin fiiline kendiliğinden mi yoksa engel sebeple mi son verildiği gibi ölçütlere başvurulmaktadır.’

Nitekim CGK’nun 17.10.2006 gün 158-212 sayılı kararında ‘Aralarında önceden beri süregelen anlaşmazlık bulunan sanığın dükkan içinde yakın mesafeden öldürme sonucunu almaya elverişli silahla önce havaya birden çok kez ateş ettikten sonra mağdurun hayati bölgesine bir kez ateş etmesinde öldürmeye kalkışma suçunun oluştuğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.’ şeklindeki içtihadında bir kez ateş etmekle öldürmeye teşebbüs suçunun oluşacağını kabul etmiştir.

Kasten öldürme suçlarında temyiz incelenmesi ile görevli Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 29.12.2009 tarih ve 9718/8198 sayılı içtihadında; ‘tabanca ile etkili mesafeden, hayati bölgeyi hedef alıp, batından bir isabetle iç organ yaralamasına ve hayati tehlikeye neden olacak biçimde yaralanmış eyleminde eyleme bağlı ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu anlaşıldığı halde, öldürmeye kasten teşebbüs yerine, kasten yaralamadan hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.’ yönündeki içtihadıyla da CGK ile aynı paralelde uygulama yapmıştır.

Yargıtay 1. C.D. ve CGK’nun yerleşik içtihatlarında ayrıntılı olarak yer verilen kriterler doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde; hayvanların bahçeye girmesi nedeniyle taraflar arasında çıkan tartışmadaki küfürleşme ve mağdur tarafından sanığın itilmesi husumet oluşturduğu, sanık kavganın sıcaklığı ile kavga sırasında değil, tartışma bittikten sonra eve gidip birkaç dakika içinde olay yerine dönerek, öldürmeye elverişli silahı ile, hedef seçme imkanı bulunduğu halde, 4~5 metre mesafeden mağdurun karın bölgesine ateş etmesi sonucu iç organ yaralanması ve yaşamsal tehlike meydana geldiği, mağdurun yere düşmesi neticesinde sonucu aldığını düşünen sanığın daha fazla ateş etmediği, mağdura yapılan acil tıbbi müdahale sonucu hayata döndürüldüğü bu şekilde sanığın eylemini tamamlayamadığı, eylem sonrası da sanığın suçun neticelenmesini engelleyici hiçbir davranışının olmaması karşısında eyleme bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturacağı halde, eylemin yaralama olarak vasıflandırılması yasaya ve yerleşik uygulamalara aykırı olduğundan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulü gerektiği halde itirazın reddine ilişkin sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmiyorum.”, Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi … ; “Sanığın suç tarihinde çıkan tartışma ve kavga neticesinde katılanı 4 – 5 metre mesafeden, tabanca ile batın bölgesinden hayati tehlike geçirecek şekilde yaralamaktan ibaret eyleminin, suçta kullanılan silahın niteliğine, atış mesafesine, sanığın hedef aldığı bölgeye, tanık beyanlarında sanığın mağdurun ilk merminin isabet etmesinden dolayı yardım istemek için bağırması üzerine olay yerinden uzaklaştığının ifade edilmesi kül halinde değerlendirildiğinde, mağdurda meydana gelen yaralanmanın niteliği; katılandan kaynaklanan haksız bir fiilin kendisinde oluşturduğu tahrikin etkisiyle kasten öldürmeye teşebbüs niteliğinde olduğu kanaatiyle sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir.”, Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; “İtirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, 1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE, 2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.03.2017 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.”