İrade ve Beyan Arasındaki Uyumsuzluk

Sözleşme, karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklaması olduğuna göre, irade ile bunun açıklanması arasında uyum bulunması zorunludur. Bu uyumun bulunmadığı durumlarda irade uyumsuzluğundan söz edilir. Yani irade uyumsuzluğu durumunda irade, başka bir türlüyken, beyan başka bir şekilde yapılmıştır.

İRADE VE BEYAN ARASINDAKİ UYUMSUZLUK

İSTENİLEREK MEYDANA GETİRİLEN UYUMSUZLUK

İrade ile beyan arasında bilerek veya isteyerek yaratılan uyumsuzluk tek taraflı olabilir, iki taraflı olabilir.

1. Tek Tarafın İsteğiyle Meydana Gelen Uyumsuzluk

a. ZihniKayıt

Bir kimsenin bilerek gerçek iradesinden farklı bir irade beyanında bulunmasıdır. Bu takdirde, hakim görüşe göre güven teorisi uygulanacaktır. Karşı tarafın yerinde makul, orta zekalı, dürüst biri, bu durumu bilecek ya da bilebilecek durumdaysa beyan bağlayıcı olmayacaktır; aksi takdirde beyan bağlayıcı bir nitelik taşıyacaktır. Hakim görüş bu yöndedir; ancak kimi yazarlar bu konuda farklı görüşleri savunmaktadır.

b. Şaka-Latife Beyanı

Bir kimsenin ciddi olmadan, karşı tarafça da ciddiye alınmayacağını düşünerek abartılı söz ve davranışlarda bulunması durumudur. Bu takdirde, yine güven teorisi uygulanacaktır. Karşı tarafın yerinde makul, orta zekalı, dürüst biri, bu durumu bilecek ya da bilebilecek durumdaysa beyan bağlayıcı olmayacaktır; aksi takdirde beyan bağlayıcı bir nitelik taşıyacaktır.

2. İki Tarafın İsteğiyle Meydana Gelen Uyumsuzluk (Muvazaa)

Tarafların, üçüncü kişileri aldatmak onlarda yanlış bir kanat uyandırmak için gerçek iradelerini uymadığı halde görünürde bir işlem yapmaları durumunda muvazaa söz konusu olur. O halde muvazaada ortada bir sözleşme vardır. Ancak, bu sözleşme tarafların gerçek iradelerini yansıtmamaktadır.

a. Muvazaa’nınTürleri

Muvazaa, mutlak-nispi ve tam-kısmi muvazaa olarak ikili ayrımlara tabii tutulmaktadır.

i) Mutlak – Nispi Muvazaa Ayrımı

Mutlak muvazaa: Üçüncü kişileri, yanıltmak için görünürdeki işlemi yapan tarafların gerçek iradelerine uyan gizlemek istedikleri başka bir işlemin olmaması durumunda mutlak muvazaadan söz edilir..

Örnek: Ticaretle uğraşan A’nın işlerinin bozulması nedeniyle bütün mallarını haciz sebebiyle elinden gitme ihtimalini düşünelim. Alacaklılardan mal kaçırmak ve malların hacizini engellemek için bu malların tamamını B’ye satmış gibi gösterirse burada mutlak muvazaa söz konusudur. Mevcut durumda satım sözleşmesi, sadece üçüncü kişileri (alacakları) yanıltmak için yapılmış bir sözleşmedir. Bunun dışında gerçekten yapmak istedikleri, bu görünürdeki işlemin arkasına gizlemek istedikleri başka bir işlem yoktur.

B’nin bankadan kredi alması için A, B’ye 1 milyon lira borçlu olduğuna dair bir senet imzalıyor. Burada aslında bir borçtan söz edilemez, kişiler bankayı yanıltmak için böyle bir senet düzenlemişlerdir.

Nispi muvazaa: Taraflar, görünürdeki işlemi, gerçek iradelerine uyan başka bir işlemi gizlemek için yapmış iseler nispi muvazaadan bahsedilir. Yani, taraflar arasında gerçekte arzu edilen bir sözleşme vardır. Fakat bu sözleşme gizlenerek, arzu edilmeyen görünürde bir başka sözleşme yapılmıştır.

Örneğin , bir kişinin gerçekte bağışladığı (gizli sözleşme) taşınmazını, satmış gibi (görünürde sözleşme) göstermesi.

Satım sözleşmesinin arkasına bağış sözleşmesinin gizlenmesi: Bir kişi kanuni miras payını başka bir kişi lehine miras bırakmak istiyorsa, onu başka birisine satabilir; ancak bu mirasa aykırı bir durum teşkil ettiğinden o kişi bir bağış sözleşmesi yaparak, mirası dolaylı yoldan da olsa korumak istediği kişiye geçirebilir.

Bağış sözleşmesinin arkasına satım sözleşmesinin gizlenmesi A, C’ye şüfa hakkı tanımıştır. Ancak A, üzerinde şüfa hakkı tanıdığı o malı B’ye satmak istiyor, satmaya kalkarsa C şüfa hakkını öne sürecektir. Onun yerine A’nın B’yle bağışlama sözleşmesi yapması, bağış sözleşmesinin arkasına satım sözleşmesinin gizlenmesine bir örnek oluşturur. Bu durumda C şüfa hakkını öne süremeyecektir.

ii) Tam –Kısmi Muvazaa Ayrımı

Tam muvazaa: Sözleşmenin tamamı açısından muvazaanın söz konusu olduğu durumlarda tam muvazaadan bahsedilir.

Kısmi muvazaa: Sözleşmenin tamamı açısından değil de bazı hükümleri açısından muvazaanın söz konusu olması durumu. Örneğin satım sözleşmesinin bedeli vergiden para kaçırmak için az daha gösterilebilir. Ayrıca satım bedeli şüfa hakkının yüksek bedel üzerinden kullanılmasını sağlamak için olduğundan fazla da gösterilebilir.

b. Muvazaa’nın Yapısı

Muvazaa görünürdeki işlem ve muvazaa anlaşması olmak üzere iki unsurdan oluşur. Sadece nispi muvazaa da bulunan üçüncü unsursa gizli işlemdir.

‒ Görünürdeki işlem, tarafların üçüncü kişilerden muvazaa anlaşmasını saklama amacıyla yaptıkları işlemdir.

‒ Muvazaa anlaşması, tarafların görünürdeki işleminin kendi aralarında geçerli olmadığına ilişkin anlaşmadır.

‒ Nispi muvazaa için bahsedilen gizli işlem, tarafların kendi aralarında yapmak istediği gerçek işlemdir.

c. Muvazaa’nın Hukuki Sonuçları

(BK-18 / TBK-19)

D. Sözleşmelerin yorumu, muvazaalı işlemler

TBK-MADDE 19- Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.

Borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz.

i) Görünürdeki İşlemin Geçerliliği Sorunu

Kabul gören görüşe göre, muvazaalı işlem tarafların gerçek iradesine uymadığı için, batıldır. Dolayısıyla görünürdeki işlem, herhangi bir hüküm ve sonuç doğurmaz. Yani görünürdeki işlem için butlan söz konusudur. İşlemin batıl olduğu, üçüncü şahıslara karşı da kural olarak ileri sürülebilir. Görünürdeki işlemin, üçüncü kişilere ileri sürülebileceğinin üç istisnası vardır:

  1. 1)  Tapu sicilindeki bir kayda güvenerek bir taşınmaz mal üzerinde iyi niyetle ayni hak iktisap eden kişilere karşı muvazaa iddiası ileri sürülmez. Örneğin A, alacaklılardan mal kaçırmak için İncek’teki villasını B’ye satıyor ve tapuya tescil ediliyor. A, sonradan E’ye bu villayı satıp tescil ederse, E’ye karşı, ‘B’yle yaptığım işlem geçersizdir; onunla muvazaalı bir işlem yaptık.” diyemez. E, iyi niyetliyse, görünürdeki işlemin batıl olduğu iddiası E’ye karşı ileri sürülemeyecektir.
  2. 2)  Emin sıfatıyla zilyedinden bir taşınır mal üzerinde iyiniyetle hak iktisab eden kişiye karşı muvazaa ileri sürülemez. (Birinci istisnanın taşınırlara uyarlanmış şekli)
  3. 3)  (BK-18/II TBK-19/II) Yazılı bir borç ikrarına (tanımasına) dayanan ve iyi niyetle bir alacak hakkı iktisap eden üçüncü kişilere karşı da muvazaa iddiası ileri sürülemez. A, B’ye kendisine 1 milyon lira borçlu olduğunu belirten bir senet veriyor. B’nin görünürdeki bu senete göre A’dan 1 milyon lira alacağı vardır. B, A’ya karşı 1 milyon lira borcunun olduğunu ifade eden senedi E’ye temlik ediyor. E ise A’ya başvurarak 1 milyon liralık borcun ödenmesini istiyor. A, E’ye karşı o borcun muvazaalı bir işlem sonucunda oluştuğunu, dolayısıyla bir borcunun olmadığını ileri süremeyecektir. Bunun gerçekleşmesinin şartı E’nin iyi niyetli olmasıdır.Yargıtay uygulamasında muvazaanın taraflar arasında ispatı için kural olarak yazılı belge (senet) aranmaktadır. Yazılı belge aranması şartı sadece taraflar arasında ileri sürülmesi açısından geçerlidir. Yoksa 3. şahıslar muvazaanın ispatını her türlü delille ispat edebilirler. Zaten üçüncü şahıslarda, iki kişinin arasındaki muvazaa iddiasına ilişkin yazılı belge aranması yerinde olmayacaktır. İstisnaların tümünde üçüncü kişilerin iyi niyetli olması gerekmektedir.
ii) Gizli İşlemin Geçerliliği Sorunu

Tarafların gerçek iradesiyle yapmak istedikleri işleme, gizli işlem denir. Gizli işlem, sadece nispi muvazaada söz konusu olur. Bu işlem tarafların gerçek iradesine uygun olduğu için kanunun aradığı diğer geçerlilik şartlarını taşıması durumunda (şekle uygunluk, 19 ve 20. maddeye uygun olmak) geçerli olacaktır.

Gizli işlem, kanunun aradığı diğer şartlara uyuyorsa, tarafların gerçek iradeleri gerçekleşmiş olacaktır. Ancak, kanunun aradığı şart geçersiz ise, tarafların yaptığı sözleşme geçersiz olacaktır.

A mirasçılarından mal kaçırmak adına, B’ye bağışlamak istediği taşınmazı satmış gibi göstermektedir. Burada gizli işlem, yani tarafların gerçek iradeleriyle yapmak istediği işlem bağışlama sözleşmesidir. Görünürdeki işlem, tarafların gerçek iradelerine uymadığı için, yani muvazaalı olduğu için geçersizdir. Kanunun burada aradığı şart, taşınmaza ilişkin tapu sicilidir. Tarafların gerçek iradesine örtüşse bile kanundaki aranan şarta uygun olmaması halinde işlem geçersiz sayılacaktır.

Gizli işlemin geçerli olup olmaması konusunda iki görüş ortaya çıkmaktadır:

‒ Borçlar Hukuku açısından: Görünürdeki işlem, tarafların gerçek iradesine uymadığı için, muvazaa sebebiyle geçersizdir. (1 milyon liraya satın alınan villanın tapu tescilinde 100bin lira olarak gösterilmesi) Gizli işlemse, şekle aykırılık sebebiyle geçersizdir. Ancak bazı durumlarda, şekle aykırılığın öne sürülmesi dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edebilir.

‒ Vergi Hukuku açısından: Vergi Hukuku’yla ilgili olan bu görüşe göre satım sözleşmesinin düşük gösterildiği tespit edildiği takdirde, devletin vergi kaybı faiziyle birlikte tahsil edilir. Burada işlemin geçersizliğinden bahsedilmemekte, sadece devletin vergi kaybının tahsilinden söz edilmektedir. Bundan hareket eden bazı yazarlar, gizli işlemin geçerli olabileceğini ifade etmiştir. Buna yönelik en büyük eleştiri, bir borçlar hukuku işleminin geçerli olup olmadığına vergi mevzuatı karar verememesi, buna borçlar hukuku esasları çerçevesinde karar verileceğidir.

Özet olarak, birinci görüş teorik açıdan, ikinci görüş uygulama açısından –Türkiye şartlarında- doğru bir görüştür.

d. İnançlı İşlemler

İnançlı işlem, inananın inanılana bir hakkı devretmesi, inanılanın ise inanç anlaşması çerçevesinde hakkı kullanıp, amaç gerçekleşince veya süre dolunca inanana devretme borcu altına girdiği işlemdir.

A, C’den olan alacağını tahsil edip sonra kendisine geri versin diye B’ye temlik etmesi. (A: inanan, B: inanılan) Tahsil anlamında, alacağın temliki bir inançlı işlemdir.

Teminat amacıyla inanç işlemi A’nın B’ye bir borcu var. Bu borca bir güvence oluşturması için A, kıymetli yüzüğünü B’ye devreder. B’ye olan borcunu ödediği takdirde, B o teslim aldığı kıymetli yüzüğü A’ya devir edecektir. Bunu yapmalarının amacı, borca bir teminat sağlamalarıdır. [B, A’ya bunun dışında borcun teminatını sağlaması için rehin kurabilirdi, kefalet gösterebilirdi; ancak bir alternatif olarak inançlı işlem yaptı.]

i) İnançlı İşlemin Muvazaa’dan Farkı

İnançlı işlemde yapılan taraflarca gerçekten istenmektedir. Muvazaa’da ise görünen işlem, taraflarca istenmeyen bir işlemdir.

İnançlı işlemde borçlandırıcı işlem, tasarruf işlemi ayrımı: Tasarruf işlemi: A’nın bir hakkı B’ye geçirme işlemi bir tasarruf işlemidir. Borçlandırıcı işlem, (inanç anlaşması) B, kendisine devredilen bu hakkı hangi çerçevede, hangi amaç için kullanacaktır, bu sorunun cevabını belirleyen işleme de inanç anlaşması ya da borçlandırıcı işlem denir.

e. İnançlı İşlem Türleri

‒ Saf İnançlı işlem: İnançlı işlem, inananın menfaatine yapılmışsa saf inançlı işlemden (tahsil amacıyla alacağın temliki işlemi, bkz. ilk örnek) söz edilir.

‒ Karma İnançlı işlem: İnançlı işlemde en az inanan kadar inanılanın menfaatlerinden de bahsediliyorsa karma inançlı işlem ya da teminat amaçlı inançlı işlemden söz edilir. (teminat amacıyla mülkiyetin devri, bkz. ikinci örnek)
Kanuna karşı hile: Kanunun yasakladığı bir sonuca, hukuken geçerli veya hukuk düzeninin izin verdiği başka bir işlemle ulaşılmasıdır. Kanuna karşı hile sonucunda ne olacaktır? Kanunun, burada sonucu mu yoksa vasıtayı mı yasakladığına bakılır. Eğer kanun, sonucu yasaklamışsa, o sonuca başka bir vasıtasıyla ulaşılması da geçersiz olacaktır. Buna karşın kanun, sonucu değil de vasıtayı yasakladığı durumlarda, o sonuca başka bir vasıtayla (hukuki işlemle) ulaşılması geçerli olacaktır.

İSTENMEDEN MEYDANA GELEN UYUMSUZLUK (İRADE SAKATLIKLIKLARI)

İrade beyanlarının yorumunu incelerken, yorum Borçlar Hukuku’na göre güven teorisine göre yapılacaktır. İrade sakatlıkları sebebiyle hukuki işlem iptal edilebilir. Bu iptal bazı şartların mevcudiyetine bağlıdır. Hukuk düzeni burada ince bir dengeyi sağlamaya çalışmaktadır.

İrade sakatlıkları, iki türlü gerçekleşmektedir.

1. İradenin oluşumunda bir sıkıntı olmamasına rağmen beyan aşamasında bir sorun ortaya çıkmış olabilir. Beyan hatası hallerinde böyle bir durum söz konusudur. Bunun dış dünyaya aktarılmasında bir sorun ortaya çıkmıştır.

2. Bizzat iradenin oluşumu aşamasında bir problem söz konusu olabilir. İrade, oluştuğu gibi beyan edilmiştir; ancak o irade yanlış bazı varsayım ve tasavvurların sonucunda oluşmuştur. Saikte hata halinde böyle bir durum söz konusudur. İradenin yanlış oluşması taraftan kaynaklanan bir durum olmamasına rağmen, dış dünyadan gelen sebeplerle oluşabilir. (Hile, tehdit gibi…)

İrade sakatlıklarının iptal edilebilmesi için, irade sakatlığıyla hukuki işlem arasında bir neden sonuç ilişkisinin mevcut olması gerekir. Yani irade sakatlanmamış olsaydı, o işlemin yapılmamış olması gerekirdi.

İrade sakatlıklarına ilişkin hükümler, kural olarak, her türlü hukuki işlem açısından uygulama alanı bulacaktır. Bu hükümler, diğer özel hukuk alanlarına ilişkin durumlara da -mahiyeti itibariyle uyması suretiyle- uygulanacaktır. Bir ticaret şirketinin aldığı kararın iptali, TK’da özel olarak düzenlenmiştir. Bunun gibi bir özel düzenleme varsa, ya da bu hükümler işlemin mahiyetine uygun düşmüyorsa irade sakatlıklıklarına ilişkin hükümlerle iptal söz konusu olamaz.

1. Hata

Borçlar Hukuk doktrinine göre dar ve geniş anlamda hata tanımı yapılmaktadır. Dar anlamıyla hata, bir kimsenin belirli bir durum hakkında gerçekle bağdaşmayan yanlış tasavvuru olarak tanımlanır. Geniş anlamda hata, dar anlamda hataya ilaveten belirli bir durum hakkında eksik bir bilgiyi ya da bilgisizliği de ihtiva eder.

Hatadan söz edilebilmesi için, hataya düşen kişinin bazı yanlış tasavvurlardan hareket etmiş olması gerekir.

Şüphe, hatayı devre dışı bırakır. Tereddüdün olduğu yerde hatadan söz edilemez. Belirli bir durum hakkında, bilinçli olarak bilgi sahibi olunmaması da hatayı devre dışı bırakır.

Hatanın yaptırımı, iptaldir. Hata sebebiyle sözleşmenin iptal edilebilmesi için, hatanın esaslı bir nitelik taşıması gerekir. (BK-23 / TBK-30)

TBK-MADDE 30- Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, sözleşme ile bağlı olmaz. Hata iki şekilde ortaya çıkar:

‒ Beyanda hata: İrade düzgün bir şekilde ortaya çıkmış, beyan aşamasında bir sorun çıkmışsa, beyanda hata söz konusudur.

‒ Saikte hata: İradenin oluşumu, hatalı bazı tasavvurlara dayanıyorsa, orada saikte hata vardır. a. BeyandaHata

Ne zaman bir hata, esaslı niteliği taşır? Beyanda hatadan bahsederken, bu meselenin çözümü kolaydır. Ancak saikte hatada esaslı niteliğin ne zaman oluştuğu konusunda sıkıntılar vardır.

Beyanda hata sebebiyle sözleşmenin iptal edilebilmesi için bu hatanın esaslı bir nitelik taşıması gerekir. Esaslı nitelik taşıyan beyanda hata halleri kanunda sayılmıştır: (BK-23 / TBK-31)

‒ Sözleşmenin niteliğinde hata (TBK-31/1): Bir kimse, gerçekten yapmak istediğinden farklı bir sözleşme için iradesini beyan etmektedir. (Kira sözleşmesi için satım sözleşmesinin yapılmasının beyan edilmesi)

‒ Sözleşmenin konusunu oluşturan şeyde hata (TBK-31/2): Belli bir nesne için irade beyan edilmek istenirken, başka bir şey için irade beyanı yapılırsa sözleşmenin konusunu oluşturan şeyde hataya düşülür ve bu bir esaslı hatadır. Sözleşmenin iptali, bu sebeple mümkündür. (Bir giyim firmasının ürün katalogunda bir kişinin 39 numaralı ürünü işaretlemek isterken 40 numaralı işaretleyerek siparişin verilmesi.) Bir şeyi karakterize eden özelliklerde, o şeyin kimliğinde hata, esaslı hatayı oluşturur; ancak o şeyin niteliklerinde hata (rengi, biçimi, büyüklüğü) saikte hataya girer ve ancak saikte hata şartları mevcut olduğunda geçerli olacaktır.

‒ Sözleşmenin muhatabında hata (TBK-31/3): Beyanda bulunan kişi, beyanda bulunmak istediği kişiden başka birine beyanda bulunmaktadır. Sözleşmenin muhatabının kimliğinde yanılmaktadır ve bu da bir esaslı beyan hatasıdır. Bunun esaslı bir hata sayılması için sözleşmenin muhatabının kimliğinin önem taşıyor olması gerekir.

‒ Sözleşmenin muhatabındaki kişisel özelliklere ilişkin hata (TBK-31/4): Bir beyan hatası değildir. (Bir kişinin işe alımında, işverenin o kişinin İngilizce dilini çok iyi bildiğini sanması ve gerçekte orta düzeyde olması)

‒ Miktarda hata (TBK-31/5): Hatayı düşenin borç altına girdiği miktarda, gerçekten kast ettiğinden önemli ölçüde fazla veya gerçekte istediğinden önemli az ise miktarda hata söz konusudur.

A, 100 liraya satın almak istediği malı, bir sıfır fazla yazdığı için 1000 liraya satın almak istiyorum, demiştir. Dikkatsizlik sonucu, böyle bir beyanda bulunmuştur. Hakim, somut olayda miktarın önemli ölçüde olup olmadığını takdir edecektir.

Basit hesap yanlışlıkları (TBK-31/VI): Basit hesap yanlışlıkları sözleşmenin geçerliliğini etkilemez; bunların düzeltilmesi ile yetinilir. (Çarpım, bölme, toplama, çıkarma hatası) Bu halde sözleşme iptal edilmeyecektir, edilmesine de gerek yoktur.

Maliyet hesabı hataları (gizli hesap hataları): Beyan hatası değildir, saikte hatadır. Maliyet hesap hataları nedeniyle sözleşmenin iptal edilmesi için, saikte hatanın şartlarının tamamlanmış olması gerekir. Basit hesap yanlışlıklarıyla karıştırılmamalıdır. Taraflardan biri, bir sözleşme yapmaya ilişkin icapta bulunacaksa, bu öneriyi hazırlarken, maliyet hesabı yaptığı sırada, göz önünde tutması gereken bazı kalemleri göz önünde tutmamışsa maliyet hesabı söz konusudur. (Bir masanın yapılması siparişinde masanın yapılmasına dair çivi tutarını göz önüne alınmazsa, burada bir maliyet hesap hatası söz konusu olur.)

b. Saikte Hata

(BK-24 / TBK-32) Hata, iradenin oluşumu aşamasında ortaya çıkar. Beyan edilen şey, gerçek iradeye uygundur; ancak o irade hatalı oluşmuştur. Hataya düşenin, sözleşme yapma iradesi gerçeklerle bağdaşmayan yanlış bazı tasavvurlar sonucunda oluşmuştur.

Saikte yanılma BK- MADDE 32- Saikte yanılma, esaslı yanılma sayılmaz. Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir.

Bir akdin saiklerine ilişkin hata nedeniyle, sözleşme iptal edilemez. Saikte hata esaslı bir nitelik taşıdığı takdirde, sözleşmenin hata sebebiyle iptali mümkün olacaktır. İster beyan hatası olsun, ister saik hatası olsun, sözleşmenin iptal edilebilmesi için hatanın esaslı bir nitelik taşıması gerekir.

Temel hatası – Sözleşmenin zorunlu unsurlarında hata ifadesinde kast edilen, esaslı saik hatasıdır. Saikte hatanın esaslı sayılması için objektif ve sübjektif iki şart aranır:

‒ Sübjektif şart: Hataya düşen kişinin, yanlış tasavvur ettiği hususları, onun sözleşme yapma iradesini olmazsa olmaz şartını oluşturması, yani, hata ettiğini bilseydi, söz konusu sözleşmeyi hiç veya bu haliyle yapmayacak olması gerekir.

‒ Objektif şart: Hataya düşülen hususun iş hayatında görüşler ve dürüstlük kuralı açısından da sözleşmenin iptalini haklı gösterecek öneme sahip olması gerekir.
Saikte hata, genellikle sanat eserlerinde rastlanmaktadır. (Filanca ressama ait tablonun ona ait olmaması ya da taklit bir tablo olması)

Esaslı bir saikte hatanın söz konusu olması için, karşı tarafça da bu hatanın bilinebilir olması gerekir. (TBK-32) Eski kanuna göre, bu durum ifade edilmemiş; doktrindeki hakim görüş olan bilinebilir olması gerekliliği aranmıştır. TBK ile birlikte, bu durum hükme bağlanmıştır.

Sözleşme konusunun değerine ilişkin hata -ne kadar önemli olursa olsun- hata sebebiyle sözleşmenin iptali yetkisini vermemektedir. Borçlar Kanunu, bunu gabine ilişkin hükümlerde düzenlenmiştir.

i) Gelecekteki Olaylara İlişkin Saikte Hata Sebebiyle, Sözleşmenin İptali Mümkün müdür?

(Bu başlık öncesinde hatadan kast edilen şu anda veya geçmişte bir hatadır.) Doktrinde ileri sürülen bir görüşe göre hata sadece geçmişteki durumlara ilişkin olabilir, gelecekteki olaylara ilişkin bir hata söz konusu olamaz, sadece bir tahmin söz konusu olabilir. Bu problem, sözleşmenin değişen kurallara göre uyarlanması hükümlerine göre çözülmelidir, burada bir hata söz konusu olamaz. Doktrinde ileri sürülen diğer görüşe göre, bazı şartların mevcudiyeti halinde gelecekteki olaylara ilişkin saik hatası sebebiyle de sözleşmenin iptali mümkündür. Bu şartlar, güncel olarak federal mahkemenin kabul ettiği kararlardır. Federal mahkeme, birinci görüşte olduğu gibi saikte hata sebebiyle gelecekteki olaylara ilişkin bir iptal öngörmemiştir. Bugünkü içtihadına göre, sözleşmenin iptal edilebilmesi için taraflardan en az birince belli bir olayın gerçekleşeceğine veya gerçekleşmeyeceğine, karşı tarafça da dürüstlük kuralı uyarınca fark edilebilir bir biçimde kesin gözüyle bakılıyor olması gerekir.

(BK-27 / TBK-33) Bu durumda hataya ilişkin hükümler geçerli olacak ve sözleşmenin iptali mümkün olacaktır.

İletmede yanılma

TBK-MADDE 33- Sözleşmenin kurulmasına yönelik iradenin haberci veya çevirmen gibi bir aracı ya da bir araç tarafından yanlış iletilmiş olması hâlinde de yanılma hükümleri uygulanır.

Hata sebebiyle sözleşmenin iptali hakkı, dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılamaz. (TBK-34/I) Karşı taraf, hatayı düşenin gerçekte istediği sözleşmeyi yapmaya hazır olduğunu bildirirse, iptal hakkını kullanamaz. Çünkü bu durumda iptal hakkının kullanılması dürüstlük kuralına aykırılık oluşturacaktır.

Yanılmada dürüstlük kuralları
TBK-MADDE 34- Yanılan, yanıldığını dürüstlük kurallarına aykırı olarak ileri süremez.

Özellikle diğer tarafın, sözleşmenin yanılanın kastettiği anlamda kurulmasına razı olduğunu bildirmesi durumunda, sözleşme bu anlamda kurulmuş sayılır.

Hukuki niteliği itibariyle, iptal hakkı bir yenilik doğuran haktır. Yenilik doğuran hakkı engelleyen hakka karşı yenilik doğuran hak denir.

Bir kimsenin kendi kusuruyla hataya düşmesi, sözleşmenin iptal edilmesine bir engel teşkil etmemektedir. O kimsenin bu kusuru, hiç mi yaptırıma bağlanmayacaktır? BK-26 ve TBK-35 hükümlerine göre kendi kusuruyla hataya düşen ve sözleşmeyi iptal eden taraf, karşı tarafın sözleşmenin geçersiz olması sebebiyle uğradığı zararları tazminle yükümlü olacaktır. Bu zarar, hukuki niteliği itibariyle bir menfi zarardır. Eğer karşı taraf, hatayı biliyor ya da bilebilecek durumdaysa, tazminat talep edemeyecektir. TBK-35/2’ye göre, hakim hakkaniyet gereği daha fazla tazminata hükmedebilir. Doktrinde müspet zarar, tazminatın üst sınırı olarak kabul edilmekteydi. Türk Borçlar Kanunu’ndaki 35. madde, bu esası kanun hükmü haline getirmiştir. Buna göre hakim, sözleşmenin ifasına olan çıkarı (müspet zarar) aşmamak kaydıyla daha fazla tazminata hükmedebilir.

Yanılmada kusur
TBK-MADDE 35- Yanılan, yanılmasında kusurlu ise, sözleşmenin hükümsüzlüğünden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Ancak, diğer taraf yanılmayı biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat istenemez.

Hâkim, hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda, ifadan beklenen yararı aşmamak kaydıyla, daha fazla tazminata hükmedebilir.

Karşı taraf beyan hatalarında hatayı biliyor ya da bilebilecek durumda ise sözleşme zaten gerçek irade üzerinden kurulacağı için hata sebebiyle iptal söz konusu olmayacaktır ve bu hüküm uygulama alanı bulamayacaktır. Bu hüküm, sadece saikte hata hallerinde uygulanacaktır.

Hile (Aldatma)

Bir kimseyi, bir irade beyanında bulunmaya sevk etmek için, onda yanlış bir kanaat uyandırmak veya zaten mevcut yanlış bir kanaati devam ettirmektir. Hile, iradenin oluşumu aşamasında bir sakatlıktır. Bu, sözleşmenin karşı tarafının yol açtığı bir saik hatasıdır. Ancak hile sebebiyle iptalle hata sebebiyle iptal arasında çok önemli fark vardır. Hile nedeniyle sözleşmenin iptal edilebilmesi için yapılan hilenin esaslı olması şart değildir.

Hilenin Şartları

Hile kastı yoksa sözleşme hile sebebiyle iptal edilemez. Sadece şartları varsa, iptal mümkün olacaktır.

‒  Hile teşkil edecek bir davranışın mevcut olması gerekir.

‒  Hileli davranış, genellikle aktif bir davranış şeklinde gerçekleşir. Pasif bir davranış durumunda hilede karşı tarafın gerçek durumu bilseydi sözleşmeyi yapmayacağı bazı hususların açıklanmaması söz konusudur. Susma bir hile teşkil eder mi? Susmanın hile teşkil edebilmesi için, karşı tarafın somut olayda açıklama yükümlülüğünün bulunması gerekir. Açıklama yapma yükümlülüğü, kanunda, sözleşmede veya dürüstlük kuralından doğabilir. Yani, somut olayda dürüstlük kuralı uyarınca bir açıklama yükümlülüğünün olması gerekiyorsa ve sükut edilmişse orada hile söz konusudur.

‒  Karşı tarafı yanıltma ve sözleşmenin bu şekilde kurulmasını sağlamış olma şartı aranır.

‒  Hileyle – sözleşmenin kurulması arasında nedensellik bağının olması; sözleşmenin kurulmasına, hileli davranışın yol açması gerekir. Hileye rağmen karşı taraf aldanmamışsa, hilenin farkına varmışsa ya da hile teşebbüs aşamasında kalmışsa, hile sebebiyle sözleşmenin iptali mümkün olmayacaktır. (Karşı taraf, hileyi bilseydi bile sözleşmeyi aynı şartlar altında yapacak idiyse yine nedensellik bağı yoktur. Dolayısıyla hile sebebiyle sözleşmenin iptali söz konusu olmayacaktır.)

Hilenin sözleşmenin kurulmasına yol açan sebeplerden birini oluşturması yeterlidir.

Lehine hile yapılan taraf, üçüncü şahısların hilesini biliyor ya da bilmesi gerekiyorsa hile sebebiyle sözleşmenin iptali mümkün olacaktır. (BK-28 / TBK-36) Eylem ve davranışları lehine hile yapılan kişiye izafi edilecek kişiler, üçüncü şahıs değildir. Yardımcı şahısları veya temsilciler üçüncü kişi değildir. Onların davranışı, tıpkı kendi davranışı gibi kabul edilir.

Tüzel kişilerin organlarının yaptığı hileler de, bizzat tüzel kişinin hilesi sayılır.

Tehdit – Korkutma (İkrah)

Tehdit (korkutma), bir kimsenin aksi takdirde daha büyük bir zarara uğrayacağı yönündeki korkutma sebebiyle sözleşme yapmaya zorlanmasıdır. Buradaki zorlama, fiziki bir zorlama değildir; psikolojik, manevi bir zorlamadır. Fiziki bir zorlamada bir irade olmadığı için, tehdit nedeniyle bir sözleşmeden de bahsedilemez. (Örneğin, bir kimsenin kafasına roketatar dayayarak, onun sözleşme imzalamaya zorlanması fiziki bir zorlamadır.)

b. Şartları

‒  Bir kimsenin kendisinin veya yakınlarının, kişilik haklarına veya malvarlığına yönelmiş bir tehlikenin söz konusu olması gerekir. (Örneğin, taraflardan birinin ‘Bu sözleşmeyi yapmazsan, çocuklarını kaçırırım.’ demesi.)

‒  Söz konusu tehlikenin ağır ve yakın zamanda gerçekleşecek türden bir tehlike olması gerekir. (BK- 30 / TBK-38) (‘Arabanı bana satmazsan, defterini yırtarım.’ önermesi bir ağır tehlike değildir. İki genç arkadaş sözleşme yapacak. Biri diğerine ‘şu telefonu bana satmazsan, torunlarını öldüreceğim.’diyor. Bu önerme yakın zamanda gerçekleşecek türden bir tehlike değildir.)

*Sözleşmenin kurulması tehdit olmadan da gerçekleşecek idiyse bir tehditten söz edilemez.

*Üçüncü kişinin tehdidi durumunda (TBK-37/II) lehine tehditte bulunulan kişi, tehdidi bilmese, bilmesi de gerekmese bile tehdit sebebiyle sözleşmenin iptali mümkündür. Hakimin hakkaniyet gerektiriyorsa, karşı taraf lehine uygun bir tazminata hükmedeceği düzenlenmiştir.

Bir Hakkın veya Kanuni Bir Yetkinin Kullanılacağının Bildirilmesi

(BK-30 / TBK 38/II)

Hakkın veya kanuni yetkinin kullanılması, bu yolla fahiş, orantısız, aşırı bir menfaat temin edilmişse, tehdit oluşturacaktır. Dolayısıyla sözleşmenin iptali mümkün olacaktır.

TBK MADDE 38/2 – Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir.

Kendisine olan borcundan dolayı B, A’ya icraya gideceğini söylüyor. ‘Eğer icraya gitmemi istemiyorsan, piyasa fiyatı 50bin lira olan otomobilini 20bin liraya satarsın’ diyorsa, burada hakkın kullanılması aşırı bir menfaat teminine yol açmıştır ve dolayısıyla sözleşmenin iptali mümkün olacaktır.

Polise veya Savcılığa Şikayet Hakkının Kullanılması

Eğer, tehdidin konusuyla yapılmak istenen sözleşme arasında bir iç bağlantı (objektif bağlantı) varsa ve sadece bu şekilde fahiş bir menfaat temin edilmişse tehdit sebebiyle sözleşmenin iptali mümkündür.

Kurtlar Vadisi’nde oynayan çok ünlü bir aktör, gariban bir Türk vatandaşının arabasına çarpıyor. Gariban vatandaş, aktöre ’şu kadar zararım var, bu zararımı öde’ diyor. Aktörse bu zararın gereğinden fazla olduğunu söylüyor. Gariban vatandaş, Kurtlar Vadisi’nin ünlü aktörünü polise şikayetle tehdit ederek, gazetecilerin de olay mahalline gelip arabasına çarptığının tüm Türkiye’de izleneceğini söylüyor. Ünlü aktör, bunu engellemek için normalde 100 lira olan zarara rağmen gariban vatandaşla 1000 liralık bir sözleşme yapıyor. Bu örnekte polise şikayet, bir iç bağlantı olduğu ve fahiş bir menfaat temini sağladığı için, bu bir tehdit oluşturmaktadır.

Buna karşılık, şikayetin konusuyla yapılan sözleşme arasında bir iç bağlantı mevcut değilse, fahiş menfaat edilip edilmediğine bakılmaksızın, tehdit sebebiyle sözleşmenin iptali mümkündür.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir