İdari işlemlere karşı önce bir iptal davası açıp işlemi iptal ettirdikten sonra bir tam yargı davası açabilir. Bu yaklaşım, uygulamada bazı faydalar sağlamaktadır. İdari işlemin iptali ilgili kişi tarafından önceden bildirilirse, anlaşmazlığın ikinci aşaması olan zararın tazmin edilmesi daha kolaydır. Bu, ilgili kişinin yargı davasını sağlam bir temel üzerine kurmasını sağlar. Bununla birlikte, iptal davasının reddedilmesi bir tam yargı davasının açılmasını engellemez. Başka bir deyişle, tam yargı davası, iptal davasının kazanılması gibi bir ön koşula bağlı değildir. Aksi takdirde, kusursuz sorumluluk ilkesinin uygulanabilirliği son derece sınırlı olurdu (Conseil d’État’ın kararları da bu yöndedir).
Tam yargı davasını açmak için önce iptal davasını açmayı seçen kişi, iptal davasının karara bağlanmasından ve kararın tebliği tarihinden itibaren altmış gün içinde tam yargı davasını açabilir.
Doktrinde aksi yönde görüşler bulunmasına rağmen, kanun yollarına başvurulmuş olması, ilgililerin tam yargı davası açmasına engel değildir, bizim görüşümüzde. Tam yargı davasının açılması, iptal davasının sonuçlarından etkilenmez. Bu nedenle, iptal davasının sonuçlarını beklemek zorunda değilsiniz. Danıştay tarafından alınan kararlarda da aynı ilkeler benimsenmiştir. Şayet taraflar iptal davasına ilişkin kararın tebliği üzerine kanun yollarına başvurmuşsa, kararın kendilerine tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler.
İptal davasına ilişkin kanun yolu incelemesi devam ederken tam yargı davası açılacak olursa, mahkemenin bunu karara bağlaması için kanun yolu incelemesinin sonuçlarını beklemesi gerekir. çünkü iptal davası hakkında verilen karar ister istemez tam yargı davası üzerinde bir etkiye sahip olacaktır. Hukuka uygun işlemler nedeniyle idarenin kusursuz sorumluluğu bir yana bırakılırsa, idarenin sorumluluğu, zarara yol açtığı iddia edilen idari işlemin hukuka aykırı olması koşuluyla ortaya çıkar. Bu nedenle, iptal davasının nihai kararı, tam yargı davasının kaderini de etkiler. Sonuç olarak, tam yargısına bakan mahkemenin iptal davasına ilişkin kanun yolu incelemesini “bekletici mesele” olarak değerlendirerek, davanın incelenmesini durdurması ve sonuçları beklemesi gerekir (Danıştay 5. Dairesinin 01.11.2013 tarih ve E. 2010/3660 K. 1992/1665 sayılı kararı; DİDDG Kurulunun 18.04.2003 tarih ve E. 2001/308, K. 2003/264 sayılı kararı).
İdari Yargılama Usulü Kanununun 12. maddesinin son tümcesinde yer alan kural, ilgililer, iptal davasına ilişkin kararın tebliği üzerine aynı Kanunun 11. maddesi hükmünden yararlanarak idareye başvuru haklarını kullanabilirler. Yasa koyucu, toplumsal barışın korunmasını ve uyuşmazlıkların yargı yerleri önüne götürülmeden idarece bir kez daha gözden geçirilmesini sağlamayı amaçlamıştır. Bu seçenek kullanıldığı durumlarda, iptal davası nedeniyle 11. maddenin hükümleri, tam yargı davası süresinin hesaplanmasında dikkate alınacaktır. İdare tarafından iptal davasına ilişkin kararın tebliğinden itibaren dava açma süresi durdurulur. İstek altmış gün içinde cevap verilmezse zımnen reddedilir. Bu nedenle, zımni ret süresinin dolmasından itibaren dava açma süresi yeniden başlar. Başvuruya kadar geçen süre de hesaba katılmalıdır. Başvuru reddedildiği tarihten itibaren altmış günden başvuruya kadar geçen süre düşüldükten sonra kalan süre içinde dava açılmalıdır. Söz konusu başvurunun açıkça reddedilmesi durumunda, süre, ret kararının muhatabına iletildiği tarihten itibaren başlar.
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler, ilgililer iptal davasının sonucuna ilişkin kararın tebliği tarihini izleyen altmış gün içinde dava açabilecekleri gibi, karara karşı kanun yollarına başvurulmuşsa, bu kararın tebliği tarihini izleyen altmış gün içinde dava açabilecekleri anlamına gelir. Konuyla ilgili yasal düzenlemeler açık olsa da, yine de bazı sorunlar ortaya çıkacaktır. İlk derece mahkemesi kararının davacıya tebliğ tarihine göre mi yoksa ret kararının kendisine tebliğ tarihine göre mi hesap edilecektir? Davacı, ilk şıkka göre hareket edilmesi gerektiği ileri sürülürse, tam yargı davasını açma süresini kaçırmıştır.
Kanaatimiz, kanun yolu başvurusunun hangi nedenle reddedildiğine bakılmaksızın, bu hususta verilen ret kararının tebliği tarihinden itibaren tam yargı davası açma süresi başlamalıdır. İlk derece mahkemesince verilen karar üzerine altmış gün içinde tam yargı davasını açmayan davacı, esasen davalı idarenin kanun yollarına başvurmuş olmasına kanarak böyle hareket etmiştir. Danıştay, “İdare mahkemesince davalı idarenin temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddedilmiş olduğundan bahisle, dava açma süresinin iptal kararının tebliğ edildiği tarihten itibaren başlatılmak suretiyle, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde yasal isabet görülmemiştir” dedi.Aynı sonuca varmıştır.