Hastanın (İlgilinin) Rızası

Hastanın (İlgilinin) Rızası

Tıbbi bir girişimin meşru kabul edilmesinin ön şartlarından biri, hastanın –ya da müdahaleye konu olan kişinin– açık ve geçerli rızasının bulunmasıdır. Bu husus, hem Türk Medeni Kanunu’nda hem de Türk Ceza Kanunu’nda özel bir hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlenmiştir.

  • TMK m. 24/2: Kişi, üzerinde tasarruf edebileceği mutlak bir hakkı için rıza beyan ettiğinde, bu sınırlar içinde gerçekleştirilen fiil hukuka aykırılık niteliğini yitirir.
  • TCK m. 26/2: Aynı mahiyetteki rıza, ceza sorumluluğunu da ortadan kaldırır.

Ne var ki bireyin bedeni ve sağlığı üzerindeki tasarruf yetkisi mutlak ya da sınırsız değildir. Kişi, rızasıyla dahi olsa;

  • Kişilik haklarından tamamen feragat edemez,
  • Bu haklarını başkasına devredemez,
  • Veya onları hukuka ve ahlâka aykırı ölçüde kısıtlayamaz (TMK m. 23).

Dolayısıyla rıza, kanuna, kamu düzenine, genel ahlâk ve adaba uygun konularda geçerlidir. Örneğin organ ve dokuların bedel karşılığında alım-satımına onay verilmesi hem hukuka hem de ahlâka aykırı sayıldığından rıza hükümsüzdür. Hasta Hakları Yönetmeliği de bu ilkeyi açıkça tekrarlar: “Hukuka ve ahlâka aykırı şekilde alınan rıza geçersizdir; bu rızaya dayanarak işlem yapılamaz.”

Rızanın kapsamı da önemlidir. Hasta hangi müdahaleye onay verdiyse hekim ancak o çerçeveyle sınırlı işlem yapabilir. Örneğin böbrek bağışına ilişkin rıza, sadece bu organın alınması için geçerlidir; kapsam dışı başka cerrahi işlemler hastanın yeniden rızasını gerektirir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir