Sebep Sorumluluğu
Sebep sorumluluğunda kusur asli unsur değildir; buradaki kusur ya sorumluluk için aranmamaktadır; ya da ikinci plana itilmiştir.
Sebep sorumluluğu olağan sebep sorumluluğu ve tehlike sorumluluğu olarak ikiye ayrılmaktadır.
1. Olağan Sebep Sorumluluğu
Kanun koyucu, bu sorumluluk türünde sorumlu kişinin belirli bir kişi ya da şey üzerinde özen gösterme borcunu ihmal ettiği varsayımından hareket eder. Bazı durumlarda, sorumlu kişiye bu varsayımın doğru olmadığını iddia etme hakkı tanınmıştır.
Adam çalıştıranların sorumluluğu, taşınmaz malikin sorumluluğu bir olağan sebep sorumluluğudur .
a. Adam Çalıştıranın Sorumluluğu
Bu durumda zarar veren çalışandır. Zarar gören, kendisine zarar veren çalışandan uğradığı zararın tazminini isteyebilir. Zararı doğrudan isteyen çalışan yanında onu çalıştıran kişi de müteselsilen sorumlu olacaktır. Zarar gören zararını ister çalışandan, isterse adam çalıştırandan isteyebilir.
‒ Çünkü, bir kimse adam çalıştırarak ondan yararlanıyorsa onun külfetinden de sorumlu olacaktır.
‒ Ayrıca zarar görenin karşısına ekonomik durumu daha iyi olan bir başkasını koymak da bu sorumluluğun sebeplerindendir.
i) Adam Çalıştıranın Sorumluluğunun Şartları
Adam çalıştıranın sorumluluğu
MADDE 66- Adam çalıştıran, çalışanın, kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.
Adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse, sorumlu olmaz.
Bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe, o işletmenin faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı gidermekle yükümlüdür.
Adam çalıştıran, ödediği tazminat için, zarar veren çalışana, ancak onun bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir.
İstihdam ilişkisi olmalıdır
Çalışan ve çalıştıran arasında bir istihdam, yani çalıştırma ilişkisi olmalıdır. Yani çalışan kişinin çalıştıranın gözetimi altında ve onunun talimatlarına bağlı olarak çalışıyor olması gerekir. Dolayısıyla çalışanla çalıştıran arasında bir “ast-üst” ilişkisi olmalıdır. Eğer çalışan kişi kendi adına karar verme yetkisine sahip ise bu şart gerçekleşmemiştir. Bu ast-üst ilişkisi genelde hizmet akdine dayanır. Hizmet akdi zorunlu değildir. Ailevi de olabilir.
Zarar iş sırasında ve işle ilgili olmalıdır
Sadece zaman veya mekan bakımından bağlantı bulunması yeterli değildir; aynı zamanda görülen işlerle verilen zararlar arasında fonksiyonel bir bağlantının da mevcut olması gerekir.
Örneğin, bir kimse çatıda kiremit düzerken yoldan geçen bir başka kişinin kafasına bir kiremit düşürüyor. İş sırasında ve işle ilgili olduğundan burada fonksiyonel bir bağlantı vardır. Aynı kimsenin öğle tatilinde bir bakkalla kavga etmesi halinde fonksiyonel bağlantıdan söz edilemez. Bir başka kişinin inşaatta çalışırken yaktığı sigarasını inşaatın içine atması neticesinde inşaatta yangın çıkması durumunda bir fonksiyonel bağlantı vardır.
Adam çalıştırma, başkalarının zarar görme riskini artırmış ise fonksiyonel bağlantının olduğu kabul edilir.
Başkalarının zarar görme riskini artırma durumunda da fonksiyonel bağlantıdan söz edilebilir: Eve kombi tamiri için gelen ustanın çırağının evdeki altınları çalması durumu.
Zarar ile çalışanın fiili arasında illiyet bağı olmalıdır. Adam çalıştıranın sorumlu olması için illiyet bağı aranır.
Bu şartlar mevcutsa, adam çalıştıran kişi sorumlu tutulacaktır. Ancak adam çalıştıranın sorumlu olması, zarara neden olan kişinin sorumlu tutulmaması anlamına gelmez; ikisi müteselsilen sorumlu tutulacaktır.
ii) Kurtuluş Kanıtı
Olağan sebep sorumlulukları, sorumlu kişinin belirli bir kişi ya da şey üzerinde özen gösterme borcunu ihmal ettiği varsayımından hareket eder. Bazı durumlarda, sorumlu kişiye bu varsayımın doğru olmadığını iddia etme imkanı tanınmıştır. Buna kurtuluş kanıtı denmektedir.
Borçlar Kanunu Açısından
Buna göre, ilk durum olarak adam çalıştıran zararın oluşmaması için her türlü dikkat ve özeni gösterdiğini veya gereken özeni göstermiş olsa idi zararlı sonucun yine de meydana geleceğini ispat ederek sorumluluktan kurtulma imkanına sahip olacaktır. Borçlar Kanunu, zararın meydana gelmemesi için gerekli bütün dikkat ve özeni gösterdiğini ispat eder görüşünü kabul etmektedir. Doktrinde üç klasik ispat yönteminden söz edilmiştir: adam çalıştıran çalışanı seçerken, çalışanı denetlerken ve ona talimat verirken her türlü özeni gösterdiğini ispat ederek bu sorumluluktan kurtulur. Kimi yazarlar, bu kategorilere; çalışana araç gereç verirken de her türlü özenin gösterilmesi gerektiğini eklerler.
İkinci durumda çalıştıran, gerekli özeni göstermiş olsa idi zarar yine de meydana gelseydi, o zaman özen yükümlülüğü ile zarar arasında illiyet bağı yoktur. Bu durum illiyet bağına ilişkin bir meseledir. İlliyet yoksa sorumluluk da olmaz. Zararı tazmin eden adam çalıştıran kişi, kusuru oranında zararı gerçekleştirenden rücu edebilir.
Türk Borçlar Kanunu Açısından
İlgili konu, Türk Borçlar Kanunu’nun 66. maddesinde düzenlenmiştir ve önemli değişiklikleri ihtiva eder. İlk değişiklik, ikinci kurtuluş kanıtına yer verilmemiş olmasıdır. Yani gerekli her türlü özen ve dikkat göstermiş olsaydı zararın gelmeyeceğini ispat etmesi durumuna yer verilmemiştir. Bu, öğretide yapılan eleştirilerin bir sonucudur. Bu düzenlemenin kaynağı 90’lı yıllarda hazırlanan ve 2000’li yılların başında yayınlanan İsviçre tasarısıdır.
Dolayısıyla Türk Borçlar Kanunu’nda sadece birinci kurtuluş kanıtından söz edilir.
Klasik ispat noktaları, bu kez özel olarak sayılmıştır. 66. maddenin 2. fıkrasında bu durum düzenlenmiştir.
TBK-66/2: Adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse, sorumlu olmaz.
b. Organizasyon Sorumluluğu
TBK’nın 66. maddesinin üçüncü fıkrasında yeni bir kurum öngörülmüştür. Kaynağı İsviçre ön tasarısı olan bu düzenlemeyle Türk hukukuna organizasyon sorumluluğu kavramı girmiştir. İdare Hukuku’ndaki Hizmet kusuru başlığı, özel hukuktaki organizasyon sorumluluğuna denk gelmektedir.
TBK-66/3: “Bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe, o işletmenin faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı gidermekle yükümlüdür.”
Mevcut kanun, 19. yy ve 20. yy’ın durum ve şartlarına göre hazırlanmıştır. Bu şartlarda bir başka kişinin yardımından istifade eden kişiler genellikle el işiyle çalışan zanaatkarlardır. Dolayısıyla bundan kaynaklanan bir zararın varlığı halinde devreye BK-55 girecektir. Ancak günümüzde el işiyle yapılan işler neredeyse istisnai nitelik taşımaktadır. Basit bir örnek olarak, kombi tamiratında bile belli bir organizasyon sorumluluğu söz konusudur. Bu durumda zarar gören kişinin, işletmede hangi çalışan tarafından zararın oluştuğunu ispat etmesi güçtür. İsviçre Federal Mahkemesi, bir çok kararında mevcut 55. maddeyi sorumluluğu madde hükmüne dahil etmek için sonuna kadar zorlamıştır. Bir üretim söz konusuysa, yardımcı şahısları dikkatli bir şekilde seçtim, denetledim demesi yeterli olmayacaktır. Zararın doğmasını önlemek için ne yapılması gerekiyorsa organizasyonun ona göre oluşturulması gerekir. Bunlar dikkate alınarak TBK’da organizasyon sorumluluğu öngörülmüştür.
Buradaki sorumluluk, adam çalıştıranın sorumluluğundan daha ağırdır; çünkü istihdam edenin sorumluluğunda yardımcı şahsın işi görürken ve işle ilgili olarak verdiği bir zarardan söz edilir. Yani bir fonksiyonel bağlantı vardır. Organizasyon sorumluluğunda ise (işletmede adam çalıştıranın sorumluluğu bakımından) bir işletmenin faaliyetleri ile meydana gelen zarar arasında zaman ve mekan itibariyle bir bağın bulunması yeterli sayılmaktadır. Yani fonksiyonel bağlantı aranmamaktadır. Bu noktada daha ağır bir sorumluluk söz konusudur. Organizasyon sorumluluğunun daha ağır bir sorumluluk olduğunu geliştirecek bir başka argüman da şudur: Klasik ispat noktaları dışında işletmenin çalışma düzeninin mevzuata uygun olduğu ve güvenli olduğunu ispat etmesi gerekir. Mevzuatla kast edilen çeşitli kanun ve tüzüklerdeki ‘iş güvenliği önlemi alınacaktır’ ve benzeri önlemlerdir.
Organizasyon sorumluluğu, organizasyon kusuruna dayanmaktadır. Kanun koyucu, işletmenin zarar meydana geldiğinde bunun işletmenin çalışma düzeninin güvenli bir şekilde oluşturulmadığı varsayımından, organizasyon kusuru varsayımından hareket etmektedir.
Organizasyon kusuru, yardımcı şahısların davranışından kaynaklanabileceği gibi, teknik bir aksaklıktan da kaynaklanmış olabilir. (Sadece kişiden değil, şeyden sorumluluk halini de almış olabilir.) Örneğin, işletmede kullanılan bir makineden kaynaklanan bir sorun. Sorumluluk yine bu hüküm kapsamına girecektir.
c. Yapı Malikinin Sorumluluğu
(BK-58 / TBK-69)
Yapı maliki, yapının bozukluğundan ya da eksikliğinden sorumludur.
Bina ve diğer inşa eseri malikinin sorumluluğu, kurtuluş kanıtı getirilemeyen bir olağan sebep sorumluluğudur. Bu sorumluluğa bazı yazarlar ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu demektedir.
Sorumlu şahıs, yapı malikinin sorumluluğunda kurtuluş kanıtı getirememektedir; bunun tek istisnası illiyet bağının mevcut olmadığını veya kesildiğini ispat ederek sorumluluktan kurtulma durumudur. İlliyet bağını kesen sebepler (mücbir sebep, zarar görenin ağır kusuru veya 3. şahısların ağır kusuru) söz konusu olduğunda sorumluluktan kurtulmak mümkün olacaktır.
i) Yapı Malikinin Sorumluluğunun Şartları
Bir yapı söz konusu olmalıdır.
İnşa eseri sadece binadan ibaret değildir. Bir inşa eserinden söz etmek için iki unsurun mevcut olması gerekir.
‒ Sabitlik: Bir inşa eserinden söz edilebilmesi için sürekli veya geçici bir sürede arza (toprağa) bağlı olması gerekir. Örneğin tren vagonu bu anlamda bir inşa eseri sayılmaz. Baraj, köprü, telefon kulübesi bir inşa eseri niteliğindedir. Teleferik, telesiyej yine sabit yapılardandır.
‒ Yapaylık: İnşa eserinden bahsedilebilmesi için o eserin insan eliyle yapılmış, şekil verilmiş olması gerekir. Kayak pistleri, yapaylık şartını gerçekleştirmiş sayılır. Üzerinde hiçbir değişiklik yapılmayan mağarada yapaylıktan söz edilemez.
İnşa eseri ya da bina ayıplı olmalıdır.
İnşa eserinin yapımında bir bozukluk ya da bakımında bir eksiklik olmalıdır. Yapımında bozukluğa örnek olarak, bir inşa eserinin çatısının düzgün bir şekilde dizayn edilmemesi verilebilir. Bakımında bir eksikliğe örnek olarak zaman içinde eskiyen bir binanın onarım yapılmadığı için çökmesi durumudur.
Federal Mahkeme’ye göre temel ilke, eğer bir inşa eseri ya da yapı öngörülen kullanım amacı bakımından insanlar ve şeyler bakımından tehlike yaratıyorsa, o inşa eseri ayıplıdır. Hareket noktası, söz konusu yapının öngörülen kullanım amacıdır. Öngörülen kullanım amacı esas alındığı için her somut olayda bunun ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Misalen, kamuya açık alanlarla özel kişilere ait alanlardaki önlemler birbirinden farklı olacaktır.
Öngörülen amaç esas alındığına göre normal şahısların kullanım tarzı esas alınarak gerekli önlemlerin alınması gerekir. Ancak inşa eserinin normal kullanım amacı dışında kullanılma ihtimali de mevcut ve bu husus yapı maliki tarafından öngörülebiliyorsa, bu sebepten meydana gelen zararların tazmin edilmesi gerekir.
Örneğin, alışveriş merkezlerinin üst katlarında yetişkin insanların düşmesine engel olacak nitelikte korkuluklarda küçük çocukların aşağı düşmesini engelleyecek tedbirlerin bulunması gerekir.
Yapı maliki, söz konusu yapıya izinsiz girenlerin uğradığı zararlardan sorumlu tutulamayacaktır. Bir süpermarket sahibi, dükkana giren hırsızın yerler ıslak olduğu için kayıp başını bir yere vurması durumunda sorumlu tutulamayacaktır. Burada izinsiz bir giriş söz konusudur. Dolayısıyla o esnada meydana gelen zararlarda sorumluluk söz konusu olmaz.
Yapıdaki ayıp ile meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması
Buradaki sorumluluk maliğe yüklenmiş bir sorumluluktur. Ancak TBK-69’a göre intifa veya oturma hakkı bulunan kişiler de malikle birlikte müteselsil olarak sorumludur. Şahsi bir hakkı olan, zarar gören kişiye karşı bu hükme göre sorumlu olmayacaktır. Örneğin kiracının bu hükme dayalı bir sorumluluğu bulunmaz.
Bu sorumluluk, kusursuz bir sorumluluktur. Bir kimse yeni aldığı bir evin projesini ve inşasını yapmamıştır. Yapıda bir sorumluluk varsa, zarar gören kişiye karşı bundan sorumlu tutulmaktadır. Yapı maliki, zarar gören kişinin zararını tazmin ettikten sonra bu zarara neden olan kişilere rücu etme imkanına sahiptir. Projesini yanlış çizen müteahhit, mimar, mühendis bunlara rücu etme imkanına sahiptir.
TBK-70’e göre bir inşa eseri tehlike yaratıyorsa, tehdit altında bulunan kişilerin tehlikeyi ortadan kaldırıcı tedbirleri talep etme yetkisi vardır. Tedbirlerin alınmasından kaçınılması durumunda tehlike altında bulunan kişinin dava açma yetkisi vardır.
d. Aile Başkanlarının Sorumluluğu
Medeni Kanun’un 369. maddesindeki hükmüne göre aile başkanları, (ev reisleri) gözetimi altında bulunan küçüklerin, kısıtlıların, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle malul olan kişilerin üçüncü kişilere verdikleri zararları tazmine yükümlü olurlar.
Eski Medeni Kanun’a göre aile reisi kocaydı. Yapılan yeni düzenlemeyle evin reisinin kim olduğu belli olmamakla birlikte bunun örf ve adete göre belirleneceği TMK’nın 367. maddesinde hükme bağlanmıştır.
TMK-MADDE 367.- Aile hâlinde yaşayan birden çok kimsenin oluşturduğu topluluğun kanuna, sözleşmeye veya örfe göre belirlenen bir ev başkanı varsa, evi yönetme yetkisi ona ait olur.
Bu sorumluluk türü, kurtuluş kanıtı getirilebilen bir sorumluluktur. Aile başkanı, zararın meydana gelmemesi için her türlü özeni gösterdiğini veya uygun şartlar söz konusu olduğunda göstereceğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecektir.
e. Hayvan Bulunduranların Sorumluluğu
(BK-56 ve TBK-67) Türk Borçlar Kanunu, bu hususu ‘hayvan bulunduranların sorumluluğu’ başlığında düzenlemiştir. TBK-67’ye göre bir hayvanın bakımı ve yönetimini üstlenen kişi, hayvanın verdiği zararlardan sorumludur. Ancak buradaki sorumluluk inşa eseri sorumluluktan farklı olarak mülkiyet hakkına bağlanmamıştır. Sorumluluğun sahibi malik, hayvanın kiracısı ya da intifa hakkı sahibi olan kişi olabilir. Kısaca sorumluluğun sahibi o hayvandan yarar elde eden ve onun bakımını üstlenen kişidir.
Hayvanın ehli veya vahşi olmasının bir farkı yoktur. Asıl önemli şart, hayvanın hayvani bir şekilde üçüncü şahıslara zarar vermiş olması, hayvandan kaynaklanabilecek tipik bir riskin gerçekleşmesi gerekir. (Örneğin kedinin tırmıklaması, köpeğin ısırması.)
Zarar veren hayvanın başka bir hayvan ya da üçüncü şahıs tarafından ürkütüldüğü için zarar vermiş olması hayvanın bakımı ve yönetimini üslenen kişiyi sorumluluktan kurtarmaz. (Örneğin, bir köpeğin başka bir köpekten korktuğu için birini ısırması durumu.)
Hayvanın bakımı ve yönetimini üslenen kişinin, üçüncü şahsın zararını tazmin ettikten sonra hayvanı korkutan kişiye ya da hayvanı korkutmaya sevk eden hayvanı bulundurana karşı zararı rücu etme imkanı vardır.
f. Taşınmaz Malikinin Sorumluluğu
Türk Medeni Kanunun 730. maddesinde düzenlenen bu sorumluluk türünde kurtuluş kanıtı getirilemez.
TMK – MADDE 730.- Bir taşınmaz malikinin mülkiyet hakkını bu hakkın yasal kısıtlamalarına aykırı kullanması sonucunda zarar gören veya zarar tehlikesi ile karşılaşan kimse, durumun eski hâline getirilmesini, tehlikenin ve uğradığı zararın giderilmesini dava edebilir.
Hâkim, yerel âdete uygun ve kaçınılmaz taşkınlıklardan doğan zararların uygun bir bedelle denkleştirilmesine karar verebilir.
730. maddenin ilk fıkrasına göre taşınmaz maliki, mülkiyet hakkını kanuni sınırlamalarına aykırı bir şekilde kullanır ve başkalarına zarar verirse bundan meydana gelen zararı tazminle yükümlü olur.
Mülkiyet hakkının varlığı, taşınmazın istendiği gibi kullanılması anlamına gelir; ancak bunun bir sınırı vardır: T aşınmaz maliki, kazı ve inşaat yaparken diğer taşınmazlara zarar vermemekle yükümlüdür. Kazı ve inşaattan dolayı başka bir binanın temelinin çökmesine neden olursa burada bir sorumluluk söz konusudur.
Yapı malikinin sorumluluğunda sorumluluk, yapının yapımındaki veya bakımındaki noksanlığa bağlanmışken taşınmaz malikin sorumluluğunda bu şart aranmamaktadır. Buradaki sorumluluğun sebebi mülkiyet hakkının kanuni sınırlarının aşılarak kullanılmasıdır.
g. Devletin Tapu Sicilinin Tutulmasından Dolayı Sorumluluğu
MK-7’ye göre devlet, tapu sicilini hatalı tutulmasından sorumludur.
2. Tehlike Sorumluluğu
Borçlar Kanunu’nda tehlike sorumluluğuna ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte BK’dan ayrı olarak salt tehlike sorumluluğunu düzenleyen bazı özel kanunlar vardı. Bazı faaliyetler ya da şeyler bakımından kanun koyucu özel olarak tehlike sorumluluğunu bu kanunlar aracılığıyla düzenlemişti. Onun dışında genel olarak buna ilişkin bir hüküm yer almamaktaydı.
Karayolları Trafik kanuna göre motorlu araç işletenin sorumluluğu, bazı durumlarda tehlike sorumluluğu olarak düzenlenmiştir. Devletin askeri atış ve manevradan dolayı meydana gelen sorumluluğu, sivil hava aracı işletilenlerin sorumluluğu, çevre kanununda çevrenin kirletilmesinden doğan sorumluluk tehlike sorumluluğu olarak düzenlenmiştir.
Özel olarak düzenlenen kanunlardan hareketle benzer durumlarda, kıyasen aynı sorumluluğu kabul etme imkanı yoktur. Zira, tehlike sorumluluğunda kıyas yapılamayacağı kabul edilmişti.
TBK-71 hükmüne göre “Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde, bu zarardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur.” Kanun koyucu bu hükmüyle hukukumuzda “tehlike esasına dayanan genel bir kusursuz sorumluluk” halini kabul etmiştir. Dolayısıyla bu hükümle ilgili olarak kanunun iktibas edildiği İsviçre ön tasarısının gerekçelerinden hareket edilmesi yerinde olacaktır. Bu hükmün İsviçre tasarısındaki hali şu şekildedir:
İsviçre Ön Tasarısındaki Hali: Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin karakteristik rizikosunun gerçekleşmesinden bir zarar doğduğu takdirde, faaliyette bulunan kişi bu faaliyetine hukuk düzeni tarafından izin verilmiş olsa bile meydana gelen zararlardan sorumludur.
Bu hüküm, komisyon üyelerince 71. maddenin 1 ve 4. fıkrasında düzenlenmiştir.
Tehlike sorumluluğu ve denkleştirme
TBK-71- (1) Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde, bu zarardan
işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur.
(…)
(4) Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin bu tür faaliyetine hukuk düzenince izin verilmiş olsa bile, zarar görenler, bu işletmenin faaliyetinin sebep olduğu zararlarının uygun bir bedelle denkleştirilmesini isteyebilirler.
Hakime özel kanun olmasa bile tehlike sorumluluğunun kıyasla başka alanlarda da uygulanabileceği imkanı tanınmıştır. 71. maddede genel nitelikte bir hükmün öngörülmüş olması, özel düzenlemeleri ilga etmemektedir. Kanunkoyucu TBK-71/3’te bu konudaki hükümlerin saklı olduğunu öngörmüştür.
Sorumluluğun, yüklendiği kişi işletme sahibi veya işleten söz konusu işletmeyi hem organizasyon açısından hem ekonomik açıdan kontrolü altında bulunduran kişidir. Burada, önemli ölçüde tehlike arz eden işletmenin ne olduğunun araştırılması gerekir. Önemli ölçüde tehlike arz eden işletme kavramı TBK-71/2’de düzenlenmiştir:
TBK-71/2: Bir işletmenin, mahiyeti veya faaliyette kullanılan malzeme, araçlar ya da güçler göz önünde tutulduğunda, bu işlerde uzman bir kişiden beklenen tüm özenin gösterilmesi durumunda bile sıkça veya ağır zararlar doğurmaya elverişli olduğu sonucuna varılırsa, bunun önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletme olduğu kabul edilir. Özellikle, herhangi bir kanunda benzeri tehlikeler arzeden işletmeler için özel bir tehlike sorumluluğu öngörülmüşse, bu işletme de önemli ölçüde tehlike arzeden işletme sayılır.
Normal riskleri aşan ve önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmeden söz edebilmemiz için biri objektif diğeri sübjektif iki unsurun mevcut olması gerekir.
‒ Objektif unsur: İşletmenin sıkça veya ağır bir zarar doğurmaya elverişli olması gerekir. Sıkça gerçekleşen durumlara trafik kazalarını örnek olarak verilebilir. Buradaki tehlike, zararın gerçekleşmesindeki sıklıktır. Ağır zarar meydana getirmeye meyilli bir durum söz konusu olmalıdır: Nükleer santraller ve doğalgaz borularının patlaması. Bu olaylar sık sık meydana gelmemekle birlikte vuku bulduğunda çok ağır sonuçlar meydana getirmektedir. Nispeten sık ve nispeten ağır zarar getiren başka bazı olaylar da olabilir. Tren ve uçak kazaları, bir nükleer santralin patlamasına göre daha sık gerçekleşebilir. Ve nispeten daha ağır zararlar meydana getirebilir.
Bu tehlike, ya işletmenin mahiyetinden, kullanılan malzemenin, araç ve gereçlerin özelliğinden ya da güçlerden kaynaklanabilir. Özellikle yüksek bir hızın söz konusu (YHT – yüksek hızlı tren) olduğu durumlarda işletmenin mahiyetinden kaynaklanan bir tehlike meydana gelebilir. Nükleer santrallerde kullanılan zenginleştirilmiş uranyum maddesi araç ve gereçlerin özelliğinden kaynaklanan tehlikeye örnek olarak verilebilir.
Türk Borçlar Kanunu’nun ilgili madde hükmünde bulunmamasına rağmen karakteristik bir rizikonun da bulunması gerekir. Motorlu araç bakımından karakteristik riziko kaza yapma durumu, nükleer santral bakımından santralin patlaması ya da sızıntı yapması durumu karakteristik riziko olarak kabul edilir. Karakteristik riziko esas alınmadığı takdirde, vahim sonuçlar meydana gelebilir. Örneğin nükleer santralin bahçesindeki sulama hortumuna takılıp düşüp kafasını kıran kişinin zararı bu tür sorumluluğa bağlanabilir. Dinamit üreten bir fabrikada, işçinin dinamitlerin içinde bulunduğu kasayı dikkatsizlik sonucu düşürerek oradan geçen bir kişinin yaralanmasına sebep olması durumunda karakteristik riziko yoktur. Nükleer santralde bir patlamanın meydana gelmesi hali karakteristik rizikodur.
Eski düzenleme çerçevesinde bu problemler ilgili madde hükmü zorlanarak çözümleniyordu. Şimdi, artık TBK-71 kapsamında, atış poligonunda gerçekleşecek durumlar, kimyasal reaksiyon gerçekleştirilen kazanların patlaması sonucunda ortaya çıkan zararlar, benzin istasyonlarından kaynaklanan zararlar artık tehlike sorumluluğudur.
‒ Sübjektif unsur: Bu işlerde uzman bir kişiden beklenen tüm özenin gösterilmesi durumunda bile zarar doğma ihtimalinin mevcut olması gerekir. Örneğin, bir nükleer santral ne kadar yüksek teknolojiyle donatılırsa donatılsın, orada bir kaza meydana gelmesi ihtimali her zaman vardır; bu ihtimal devre dışı bırakılamaz. Sübjektif unsurda kast edilen şey budur.
Tehlike sorumluluğu, en ağır sorumluluk durumudur. Burada işletmede bir ayıp olması şartı bile aranmamaktadır. O işletmenin yapımında ya da bakımında bir ayıp olmasa bile sorumluluk söz konusu olabilir. Örneğin bir nükleer santral son teknolojiyle donatılsa ve bakımı da sürekli olarak yapılsa bile sorumluluğun olmamasından söz edilemez.
Bugün kabul edilen görüşte tehlike sorumluluğunun ortadan kalkması ancak illiyet bağını kesen sebepler mevcutsa mümkün olmaktadır. Bazı yazarlarsa illiyet bağını ortadan kaldıran sebepler olsa bile (ör: mücbir sebep vs.) sorumluluğun olması gerektiğini ileri sürmektedir.
3. Araç İşletenin Sorumluluğu
Araç işletenin sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda düzenlenmiştir. Karayolları Trafik Kanunu’na göre araç işleteninin sorumluluğu bir kusursuz sorumluluk türüdür ve kusursuz sorumluluk türlerinden de tehlike sorumluluğuna girmektedir.
Tehlike sorumluluğu iki şekilde karşımıza çıkmaktadır; ya sıkça zarar doğurmaya elverişli olaylardan ya da meydana getirdiği ağır sonuçlardan.
Karayolları Trafik Kanunu’na göre sorumluluk bakımından sık zarar vermesi, sık zarar vermesi açısından motorlu araç işletilmesinden tehlike sorumluluğu söz konusudur.
a. Araç İşleten
Motorlu araç işleten kişinin mutlaka malik olması gerekmez. Karayolları Trafik Kanunu’nda motorlu araç işleten tanımlanmıştır ve problemlerin kilit noktası buradadır.
i) Gerçek İşleten
2918 sayılı trafik kanununa göre;
‒ Aracın ruhsatında sahibi olarak görünen kişi,
‒ Aracın mülkiyetini muhafaza kaydıyla satın alan kişi
‒ Aracı uzun süreli olarak kiralayan, ariyet alan, rehin alan kişiler gerçek işletenler olabilir.
Kanuna ve doktrine göre üç günden daha fazla süreler kanundaki uzun süre şartını sağlamaktadır.
Bu ayrım şekli ölçüte göre yapılmış bir ayrımdır. Bunun dışında benimsenen bir maddi ölçüt de vardır. Maddi ölçüte göre aracın sicilinde, tescilinde veya çeşitli belgelerde malik görünmemesine rağmen o aracı kendi hesabına, tehlikeleri ve masrafı kendine ait olmak üzere idare eden kişi de işleten sayılır.
Araç, babanızın üzerine kayıtlıdır; ancak sigortalarını siz ödüyorsunuz. Araç bir kaza yaptığında tamire siz götürüyor; parasını da siz ödüyorsunuz. Burada her ne kadar şekli ölçüte baktığımızda aracın maliki işleten gibi görünse de burada aracın tehlikelerine, masraflarına risklerine başka biri katlandığı için bu kişiye gerçek işleten denir.
Gerçek işletenin kim olduğuna bakılırken, hem maddi ölçütten hem de şekli ölçütten faydalanılır.
ii) Farazi İşleten
Motorlu araçla ilgili meslek sahipleri, yarış düzenleyicileri, aracı çalan ve gasp eden kişilerdir.
Karayolları trafik kanununa göre gerçek işleten sayılmasa bile bir yarış düzenleyen, motorlu araçla ilgili meslek sahipleri, yarış düzenleyicileri bir kaza ortaya çıkması riskini artıran kişiler de araç işleten gibi sorumludur.
Yarış Düzenleyicileri
Yarış düzenleyicileri, yarış düzenleyerek trafik kazasının meydana gelme riskini artırdığı için kanun, bu kişileri de farazi işleten saymıştır.
Burada dikkat etmemiz gereken nokta; yarış düzenleyicilerinin ortaya çıkan bütün zararlardan değil, araçta bulunan kişilerin dışındaki kişilerin uğradığı zararlardan sorumlu olacağıdır. Çünkü yarışa katılan kişiler bu riski kabul etmiştir. Ama bu yarışı izlemeye gelen insanlar bakımından büyük bir risk vardır. Örneğin aracın takla atıp tribünlere uçması durumunda yarış düzenleyicileri bundan sorumlu olacaktır.
Motorlu Araçla İlgili Meslek Sahipleri
Kaportacılar, boyacılar, araç servisleri bu gruba girmektedir. Bu kişiler aracın maliki olmamalarına rağmen motorlu araçla ilgili meslek sahibi olmaları nedeniyle farazi işleten sayılıyor. Motorlu araçla ilgili meslek sahiplerine aracınızı bıraktığınızda gerçek işletenin sorumluluğu tamamen ortadan kalkmıyor. Motorlu araçla ilgili meslek sahipleri, farazi işleten olarak gerçek işleten ile birlikte müteselsil olarak sorumlu oluyor.
Aracı Çalan veya Gasp eden Kişiler
Aracı çalan veya gasp eden kişiler de meydana gelen trafik kazası sonucunda kazada kusurları bulunmasa dahi farazi işleten sayılmaktadır ve sorumludurlar.
iii) İşleten Dışındaki Sorumlular
Metro, Ulusoy, Varan gibi otobüs firmalarının otobüsleri aslında kendilerine ait değildir. Bu firmalar belli başka otobüs firmalarıyla anlaşarak anlaştıkları firmanın araçlarının üzerine kendi logolarını koymaktadırlar. Burada malik Varan firması değildir ve bir kaza sonucunda sorumlu, Varan’ın anlaştığı otobüslerin ait olduğu firma olacaktır. Bu halde Varan sorumlu olmayacaktır .
Kanun koyucu, bu durumu engellemek amacıyla araç işletenin bağlı olduğu teşebbüs sahiplerini de (Metro, Ulusoy, Varan) trafik kazası durumunda otobüslerin ait olduğu firmayla birlikte müteselsil sorumlu olacağını hükme bağlamıştır. Kanun koycunun bu düzenlemesiyle, araç işletenin bağlı olduğu teşebbüs sahipleri de sorumlu tutulmuştur.
İşletenin Eylemlerinden Sorumlu Olduğu Kişiler
Kanun; araç işletenin açık veya örtülü rızası ile aracı işleten kişilerin fiillerinden araç işleten kişi sorumlu olduğunu hükme bağlamıştır.
Yeni ehliyet aldınız ve araba kullanmaya çok meraklısınız. Babanızdan arabasını istediniz. Otomobili kullanırken babanızın arabasıyla kaza yaptınız. Bu durumda gerçek işleten siz değilsiniz; çünkü aracın maliki değilsiniz. Bu örnekte babanız, gerçek işleten sıfatıyla verilen zarardan sorumludur.
Araç rızası olmaksızın, aracı işleten kişilerin fiillerinden araç işleten kişi sorumlu olmayacaktır. Araç işleten yetkisiz sürücünün eylemlerinden sorumlu değildir. Yetkisiz sürücü, BK.m.41 vd. (TBK.m.49 vd.) göre sorumlu tutulacaktır.
Aynı örnekte babanız izin vermeseydi ve arabayı kaçırıp bir kaza yapsaydınız bu durumda baba gerçek işleten olsa da sorumlu tutulmaz.
b. Sorumluluğun Şartları
i) İşletilme Halindeki Aracın Verdiği Zararlardan Sorumluluk
Genel Şartlar
1. Bir motorlu araç söz konusu olması gerekir. Motorlu aracın varlığından söz edebilmek için;
Bir hareket gücüne sahip araç olacak
Bu hareket gücüne sahip araç kendi makine gücüyle hareket edebiliyor olacak,
Birkaç parçası üzerinde hareket ediyor olacak.
2. Bir zararın meydana gelmesi gerekir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre araç işletenin sorumluluğundan bahsedebilmek için mutlaka bir ölüm veya yaralama olması gerekir. Kanun, malın zararı kapsamına bir sınırlama getiriyor. Araçta yolcularla beraber taşınan bagaj veya benzeri eşyalar dışındaki yüklerin uğradığı zararlardan araç işleten sorumlu değildir.
3. Bir trafik kazasının ortaya çıkması gerekir. Ani ve istenmeyen bir şekilde ortaya çıkan zararlara yol açan bir veya birden fazla aracın karıştığı istenmeyen durumdur.
4. İlliyet bağı
Trafik kazası ile ortaya çıkan ölüm, yaralanma veya yolcuların beraberinde taşıdığı bagaj gibi eşyaların uğradığı zararlar arasında illiyet bağının bulunması gerekiyor.
Özel Şartlar
1. Bir araç işletenin olması
2. Zarar kalemlerinin motorlu aracın işletilmesinden doğmuş olması
Motorlu aracın işletilmesinden ne anlaşılması gerektiği konusunda doktrinde tartışmalar vardır. Bu konu hakkında iki görüş vardır. Birinci görüşe göre aracın işletilmesi mekano teknik anlamda işletilmesidir. Yani aracın motorunun çalıştırılmış mekanik aksanlarının çalışıyor, işliyor olması gerekir. Türk-İsviçre hukukunda da kabul edilen görüş budur. Diğer görüş ise trafiğe çıkarma görüşüdür. Bir araç, trafiğin aktığı yerlerde bulunduğu sürece işletim halindedir.
3. Tehlike sorumluluğunda kurtuluş kanıtı yoktur. Ancak illiyet bağını kesen sebepleri öne sürerek sorumluluktan kurtulabiliriz. Ancak araç işleten bakımından sorumluluktan kurtulmak için bu da yetmemektedir. Birkaç blok şartın birleşmesi ile oluşan bir durum vardır.
-
- İlliyet bağını kesen sebepler bulunmamalı (mücbir sebep, zarar görenin ağır kusuru, üçüncü kişinin ağır kusur)
- Araç işletenin kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin bir kusuru bulunmamalı,
- Trafik kazasına, araçtaki bir bozukluğun sebebiyet vermemiş olması gerekir.
ii) Yardım Faaliyetleri Sırasında Meydana Gelen Zararlardan Sorumluluk
‒ Motorlu araç olmalı
‒ Zarar olmalı
‒ Trafik kazası olmalı
‒ İlliyet bağı olmalı
Özel Şartlar
Zarar gören kişinin, kendi rızası ile yapmış olduğu yardım faaliyetlerinden bir zarar meydana gelmesi gerekir. Yardım faaliyetleri sırasında sorumluluktan bahsetmek için trafik kazası sonrasında bir kişinin kendi rızası ile yapmış olduğu yardım esnasında bir zarar meydana gelmiş olmalı. (Değişen tek özel şart budur)
iii) İşletilme Halinde Olmayan Araçlar Bakımından Sorumluluk
Aracın kontağı çalışmadığı zamanlarda oluşan zararlardan sorumluluktur. Trafiğin akışı esnasında durmuş bir araç; yol kenarın park etmiş bir araç olabilir.
İşletme halinde olmayan araçlar bakımından da eğer araç işleten yolun kenarına park etmiş olduğu araçta kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişinin hiçbir kusuru olmadığını ve buna ek olarak araçta hiçbir kusurun olmadığını kanıtlar ise sorumluluktan kurtulabilir.