Bazı ülkelerde (örneğin Almanya’da), taraflar, sulh mahkemeleri dışındaki mahkemelerde davalarını kendileri takip edemezler; bir avukat aracılığı ile takip etmek zorundadırlar.
Türk hukukunda, bir davanın takibi için vekil (avukat) tayin etme (davayı avukat aracılığı ile takip etme) zorunluluğu yoktur. Bu nedenle dava ehliyeti (m. 51) olan herkes, davayı kendisi açabilir ve takip edebilir (m. 71; AK m. 35/3). Bunun gibi, dava ehliyeti olan davalı da, davayı kendisi takip edebilir (kendisini savunabilir; karşı dava açabilir). Davacı veya davalının davayı vekil aracılığı ile takip etmeleri kendi takdirlerine (iradelerine) bırakılmıştır. Yani vekili (avukatı) temsilci olarak görevlendirme, zorunlu değil, isteğe bağlıdır.
Ancak HMK, iki durumda vekille temsile zorunluluğu öngörmektedir. İlk olarak, tarafın davasını takip edecek yeterlilikte olmadığını gören hakim, o tarafın davasını vekil aracılığı ile takip etmesine karar verebilir. Verilen bu karara uymayan taraf hakkında, yokluğu halindeki hükümlere göre işlem yapılır (m. 80).
Hakimin tarafı vekille temsile zorlayabileceği ikinci durum ise, davasını bizzat takip eden tarafın, duruşma disiplinini bozması ve hakimin uyarısına rağmen bu durumun devam etmesi halinde, hakimin tarafı, duruşma salonundan çıkarması yanında, onun davada vekille temsiline de karar vermesidir (m. 79/2). Hakimin bu kararına rağmen, kendisini vekille temsil ettirmeyen taraf, duruşmaya kabul edilmez, yokluğu halindeki hükümler uygulanır; yani dosya işlemden kaldırılabilir (m. 150).
Bu özel durumlar dışında, avukatla temsil zorunluluğu bulunmamaktadır.
Bir tarafın vekil (avukat) istemesi nedeniyle yargılama başka bir güne bırakılamaz (m. 77/3). Aynı şekilde avukatın istifa etmesi, azledilmesi veya dosyayı incelememiş olması sebebiyle yargılama başka bir güne bırakılamaz. Ancak dosyanın incelenememiş olması kabul olunabilir bir özre dayanıyorsa, hakim bir defalık kısa (kesin) bir süre verebilir. Verilen süre sonunda, dosya incelenmemiş olsa bile, davaya devam olunur (m. 77/4).