T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/3097
Karar No : 2021/403
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : …
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …
İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onuncu Dairesinin 25/02/2020 tarih ve E:2015/109, K:2020/830 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Belarus uyruklu olan ve 13/05/2004 tarihinde Türk vatandaşı ile evlenen davacı tarafından, evlenme yoluyla Türk vatandaşlığını kazanma istemli başvurularının reddine dayanak olarak gösterilen 24/05/2004 tarih ve 25471 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Türk Vatandaşı İle Evlenme Nedeniyle Türk Vatandaşlığının Kazanılmasına ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Vatandaşlarının Türk Vatandaşlığını Kazanmalarına İlişkin Yönetmeliğin 2. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendinin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onuncu Dairesinin 25/02/2020 tarih ve E:2015/109, K:2020/830 sayılı kararıyla;
Dava dosyasının incelenmesinden, Belarus uyruklu olan ve Türk vatandaşı ile evliliği dolayısıyla Türk vatandaşlığını kazanma istemiyle ilk olarak 2009 yılında başvuruda bulunan davacının, söz konusu başvurusunun 25/03/2009 tarihinde reddedildiği, daha sonra aynı istemle 14/01/2013 tarihinde tekrar başvuruda bulunan davacının anılan başvurusunun da 28/11/2014 tarihli işlem ile reddedildiği, bunun üzerine davacı tarafından evlenme yoluyla Türk vatandaşlığını kazanma istemli başvurularının ilkinin reddine dayanak olarak gösterilen 24/05/2004 tarih ve 25471 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Türk Vatandaşı İle Evlenme Nedeniyle Türk Vatandaşlığının Kazanılmasına ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Vatandaşlarının Türk Vatandaşlığını Kazanmalarına İlişkin Yönetmeliğin 2. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendinin iptalinin istemiyle bakılan davanın açıldığının anlaşıldığı,
Uyuşmazlıkta; davaya konu 24/05/2004 tarih ve 25471 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Türk Vatandaşı İle Evlenme Nedeniyle Türk Vatandaşlığının Kazanılmasına ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Vatandaşlarının Türk Vatandaşlığını Kazanmalarına İlişkin Yönetmeliğin, 06/04/2010 tarih ve 27544 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Türk Vatandaşlığı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 87. maddesi uyarınca yürürlükten kaldırıldığı, bakılan davanın ise 09/01/2015 tarihinde açıldığı,
Bu haliyle davanın açıldığı tarihte, dava konusu Yönetmelik hükmünün yürürlükte olmaması nedeniyle, konusu olmayan davanın esasının incelenmesine hukuken olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, 13/05/2004 tarihinde Türk vatandaşı ile evlendiği ve bu evlilikten 2008 doğumlu bir çocuğunun olduğu, 2004 yılından bu yana ikamet tezkeresi ile Türkiye’de ikamet ettiği, 2009 yılında Türk vatandaşı olmak istemiyle yapılan başvurunun dava konu Yönetmelik hükmü uyarınca reddedildiği, son olarak 2014 yılında tekrar başvuruda bulunduğu, bu başvurunun da 10/12/2014 tarihinde aynı gerekçe ile reddedildiği, vatandaşlık başvurusunun 1997 yılında karışmış olduğu fuhuş olayı gerekçe gösterilerek reddedilmesinin mevzuata aykırı olduğu, dava konusu Yönetmeliğin, Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak kabul edilmeyen hatta mağduriyet olarak değerlendirilen bir durumu kabahat, suç gibi kabul ettiği, ayrıca dava konusu düzenlemenin Anayasa’nın 41. maddesine de aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’ÜN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, b) Hukuka aykırı karar verilmesi, c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle; 1. Davacının temyiz isteminin reddine, 2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle incelenmeksizin reddine ilişkin Danıştay Onuncu Dairesinin temyize konu 25/02/2020 tarih ve E:2015/109, K:2020/830 sayılı kararının ONANMASINA, 3. Kesin olarak, 04/03/2021 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X- Dava konusu 24/05/2004 tarih ve 25471 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Türk Vatandaşı İle Evlenme Nedeniyle Türk Vatandaşlığının Kazanılmasına ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Vatandaşlarının Türk Vatandaşlığını Kazanmalarına İlişkin Yönetmeliğin 2. maddesinin (b) bendinde; “…Başvuru sonucunda Türk vatandaşlığını kazanmak isteyen yabancılarda yukarıdaki şartlarla birlikte aşağıda belirtilen şartlar aranır:… b) Fuhuş yapmak, fuhşa aracılık etmek veya fuhşa zorlamak, kadın ticareti yapmak gibi herhangi bir faaliyet içinde bulunmamak, …” hükmüne yer verilmiş, anılan Yönetmelik 06/04/2010 tarih ve 27544 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Türk Vatandaşlığı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 87. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış, ancak söz konusu düzenleme yeni Yönetmeliğin 28. maddesinde; “(1) İl emniyet müdürlüğünce evlenme yoluyla Türk vatandaşlığını kazanmak isteyen yabancının;… b) Evlilik birliği ile bağdaşmayacak şekilde fuhuş yapmak ve fuhuşa aracılık etmek gibi davranışlarının olup olmadığı, … hususları araştırılır ve oluşan olumlu veya olumsuz kanaat soruşturma formuna açık bir şekilde yazılır. Soruşturma formuna soruşturmaya ilişkin tutanaklar da eklenir. (2) Soruşturması tamamlanan yabancının dosyası il müdürlüğüne iade edilir. Dosya gerekli inceleme ve araştırma yapılmak üzere il müdürlüğünce komisyona gönderilir.” şeklinde yerini almış, böylelikle fuhuşa ilişkin olan hüküm esasen korunmuştur.
Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Belarus uyruklu olan ve Türk vatandaşı ile evliliği dolayısıyla Türk vatandaşlığını kazanma istemiyle ilk olarak 2009 yılında başvuruda bulunan davacının, söz konusu başvurusunun, 24/05/2004 tarih ve 25471 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Türk Vatandaşı İle Evlenme Nedeniyle Türk Vatandaşlığının Kazanılmasına ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Vatandaşlarının Türk Vatandaşlığını Kazanmalarına İlişkin Yönetmeliğin 2. maddesinin (b) bendinde belirtilen şartı taşımadığından bahisle 25/03/2009 tarihli işlem ile reddedildiği ve bu işlemin 20/04/2009 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, daha sonra aynı istemle 14/01/2013 tarihinde tekrar başvuruda bulunan davacının anılan başvurusunun da, 28/11/2014 tarihli işlem ile, daha önce bulunulan aynı taleple ilgili cevabi yazının tarafına bildirildiği belirtilerek yapılacak herhangi bir işlemin olmadığından bahisle reddedildiği, bunun üzerine davacı tarafından evlenme yoluyla Türk vatandaşlığını kazanma istemli başvurularının ilkinin reddine dayanak olarak gösterilen 24/05/2004 tarih ve 25471 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Türk Vatandaşı İle Evlenme Nedeniyle Türk Vatandaşlığının Kazanılmasına ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Vatandaşlarının Türk Vatandaşlığını Kazanmalarına İlişkin Yönetmeliğin 2. maddesinin (b) bendinin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Olayda, davacı tarafından evlenme yoluyla Türk vatandaşlığını kazanma istemiyle ikinci kez yapılan başvurunun reddine ilişkin 28/11/2014 tarihli bireysel işlemin içeriği dikkate alındığında, dava konusu edilen Yönetmeliğin bu işlemin dayanağı olarak gösterildiği, böylelikle idarenin davacıyı yanıltmasının söz konusu olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davalı idarece verilen yanıltıcı cevaba binaen davacı tarafından dava açılmadan önce yürürlükten kalkmış olan Yönetmelik hükmünün iptalinin istenilmesi karşısında, ya dilekçenin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 3. maddesine uygun olmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi, ya da yeni Yönetmelikte de dava konusu hükmün esasen korunması nedeniyle yeni Yönetmeliğe hasren davanın incelenmesi gerekirken, davanın açıldığı tarihte, dava konusu Yönetmelik hükmünün yürürlükte olmaması nedeniyle, konusu olmayan davanın esasının incelenmesine hukuken olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine yönelik Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunmadığı anlaşıldığından, temyiz isteminin kabulü ile temyize konu kararın bozulması gerektiği oyuyla, çoğunluk kararına katılmıyoruz.
KARŞI OY
XX- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dava açma süresi” başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu; 2. fıkrasında, bu sürelerin idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağı; 4. fıkrasında ise, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı, ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililerin, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilecekleri kuralına yer verilmiştir.
Aynı Kanun’un “Dilekçeler üzerine ilk inceleme” başlıklı 14. maddesinin 3. fıkrasında, dilekçelerin, Danıştayda daire başkanının görevlendireceği bir tetkik hakimi, idare ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından: a) Görev ve yetki, b) İdari merci tecavüzü, c) Ehliyet, d) İdari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, e) Süre aşımı, f) Husumet, g) 3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği; 6. fıkrasında, bu hususların ilk incelemeden sonra tespit edilmesi halinde de davanın her safhasında 15 nci madde hükmünün uygulanacağı; “İlk inceleme üzerine verilecek karar” başlıklı 15. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise, davanın yasal süresi içinde açılmamış olması durumunda davanın reddine karar verileceği hüküm altına alınmıştır.
Dava açma süresine ilişkin kurallar ile düzenleyici işlemlere karşı iki ayrı yol izlenerek dava açma imkanı tanınmıştır. Buna göre, 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesi uyarınca düzenleyici işlemin ilanı üzerine altmış gün içinde dava açılabileceği gibi, düzenleyici işlemin uygulanması üzerine de, uygulama işleminin tebliğ tarihinden itibaren yine altmış gün içinde düzenleyici işleme veya düzenleyici işlemle birlikte uygulama işlemine karşı dava açılabilecektir. Bu şekilde, düzenleyici işlemin ilanı üzerine düzenleyici işleme karşı dava açmamış bulunan ilgililere, dava konusu edebilecekleri bir uygulama işleminin varlığına bağlı olarak, düzenleyici işleme karşı da dava açma imkanının sağlanması amaçlanmıştır.
Yukarıda aktarılan Kanun hükmü uyarınca düzenleyici işlemin, yayımı tarihinden itibaren altmış gün içinde dava konusu edilmemesi halinde ise, uygulama işlemi üzerine dava konusu edilebilmesi için uygulama işleminin tebliğ tarihine göre dava açma süresinin geçmemiş olması gerekmektedir.
Dava dosyasının incelenmesinden, Belarus uyruklu olan ve Türk vatandaşı ile evliliği dolayısıyla Türk vatandaşlığını kazanma istemiyle ilk olarak 2009 yılında başvuruda bulunan davacının, söz konusu başvurusunun reddine ilişkin işlemin 20/04/2009 tarihinde tebliğ edildiği, daha sonra aynı istemle 14/01/2013 tarihinde tekrar başvuruda bulunan davacının anılan başvurusunun da 28/11/2014 tarihli işlem ile reddedildiği, bunun üzerine davacı tarafından evlenme yoluyla Türk vatandaşlığını kazanma istemli başvurularının ilkinin reddine dayanak olarak gösterilen 24/05/2004 tarih ve 25471 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Türk Vatandaşı İle Evlenme Nedeniyle Türk Vatandaşlığının Kazanılmasına ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Vatandaşlarının Türk Vatandaşlığını Kazanmalarına İlişkin Yönetmeliğin 2. maddesinin (b) bendinin iptali istemiyle 09/01/2015 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, uygulama işleminin tebliğ tarihi olan 20/04/2009 tarihini izleyen günden itibaren 60 gün içerisinde dava açılması gerektiği, ikinci kez aynı istemle yapılan başvuru üzerine davalı idare tarafından verilen başvurunun reddine ilişkin cevabın dava açma süresini canlandırmayacağı sonucuna varılmış olup, 09/01/2015 tarihinde açılan davanın süre yönünden reddine karar verilmesi gerekmekte ise de, davanın incelenmeksizin reddine ilişkin Danıştay Onuncu Dairesinin temyize konu 25/02/2020 tarih ve E:2015/109, K:2020/830 sayılı kararı sonucu itibarıyla yerinde görüldüğünden kararın yukarıda belirtilen gerekçeyle onanması gerektiği oyuyla, karara gerekçe yönünden katılmıyorum.