Danıştay 10. Daire, E. 2019/9322 K. 2021/5369 T. 09.11.2021

T.C.

D A N I Ş T A Y

ONUNCU DAİRE

 

Esas No : 2019/9322

 

Karar No : 2021/5369

 

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Sigorta A.Ş. (… Sigorta A.Ş.)

 

VEKİLİ : Av. …

 

KARŞI TARAF (DAVALILAR) : 1) … Müdürlüğü / …

 

VEKİLLERİ : Av. … 2) … Büyükşehir Belediye Başkanlığı … VEKİLLERİ : Av. … Av. … 3) … Belediye Başkanlığı …

 

VEKİLLERİ : Av. … Av. …

 

İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

 

YARGILAMA SÜRECİ :

 

Dava konusu istem: Samsun ilinde 04/07/2012 tarihinde meyd ana gelen sel felaketi nedeniyle, davacı şirketin “… Sanayi Sitesi, … . Sokak, No:… , K:… ” adresinde bulunan sigortalısına ait işyerinde meyd ana geldiği iddia edilen maddi zararlara karşılık olarak ödenen 38.196,74 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalılardan tazminine karar verilmesi istenilmektedir.

 

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararında; Mahkemelerinin … tarih ve E:… , K:2015/1084 sayılı davanın kabulüne ilişkin kararının, Danıştay Sekizinci ve Onuncu Dairelerinden oluşan müşterek kurulunun 23/03/2016 tarih ve E:2015/3708, K:2016/1610 sayılı kararı ile bozulması üzerine bozma kararına uyulmak suretiyle, davacının sigortaladığı işyerinin imara ilişkin yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi ile işyeri açma ve çalışma ruhsatının bulunup bulunmadığı hususunun önem arz ettiği, bu kapsamda, Mahkemenin ara kararları ile ilgili taraflardan, “davacı şirketin sigorta ettiği iş yerine ait yapı ruhsatı, yapı kullanma izni ve işyeri açma ve çalışma ruhsatının bulunup bulunmadığının” sorulması neticesinde verilen cevap dilekçeleri, eki belgelerin ve dava dosyasında bulunan diğer tüm bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde, uyuşmazlığa konu işyerine ait işyeri açma ve çalışma ruhsatı bulunmakla birlikte davacı şirket sigortalısının bulunduğu … Sanayi Sitesinin yapıldığı tarih olan 1971 yılında “zemin+yarım kat” olmak üzere toplu yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni verildiği ancak davacı şirket sigortalısı tarafından dava konusu işyerinin yıkılarak yerine 5 katlı olarak yaptığı yapının yapı ruhsatının ve yapı kullanma izin belgesinin bulunmaması sebebiyle dava dosyasına sunulamadığı, bu durumda, davacı sigorta şirketince, sigortaladığı işyerinin imara ilişkin yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi ile işyeri açma ve çalışma ruhsatının bulunup bulunmadığının tespitinden sonra sigorta sözleşmesi yapılmasının, sözleşmenin geçerliliğini etkileyen yasal bir zorunluluk olduğu, sigortacının sigortalayacağı işyerinin kanunen bulunması gereken ruhsatlar ve/ veya izinlerine ilişkin bir araştırma yapmaksızın, sigortalaması halinde, basiretli bir tacir gibi hareket etmemesi nedeniyle ağır kusurlu olacağı, bu kusurlu fiilin davalı idareler tarafından kamu hizmetlerinin sunulması sırasında işlenen kusurlu fiiller ile zarar arasındaki illiyet bağının keseceği ve sigortacının ağır kusuru nedeniyle zararın tamamından tek başına sorumlu olacağı hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, dava konusu tazminat talebinin reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

 

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, sigorta sözleşmelerinin kurulumunun şekle tabi olmadığı, sigortalı işyerine ait söz konusu ruhsatları istemesi gerektiği yönünde bir kanuni zorunluluğunun bulunmadığı, zararın, sigortalının emredici hükümlere aykırı eylemlerinden meyd ana gelmediği, davalı idarelerin hizmet kusuru sebebiyle meyd ana geldiği (sel kapanının görevini ifa edecek nitelikte inşa edilmemesi, bölgenin drenaj ve kanalizasyon sisteminin yetersiz olması, vahşi çöp depolama alanının zararın artmasına neden olması), ruhsatsızlık durumu ile zarar arasında bir illiyet bağı olmadığı, somut olayda, Türk Ticaret Kanunu’nun geçerli olmayan sigortaya ilişkin düzenlemesinde belirtilen hallerden birinin söz konusu olmadığı ileri sürülmektedir.

 

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idarelerden Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından usul ve hukuka uygun olan Mahkeme kararının onanması ile davacı sigorta şirketinin temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmakta olup, diğer davalı idareler Samsun Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Canik Belediye Başkanlığı tarafından savunma verilmemiştir.

 

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …

 

DÜŞÜNCESİ : Davacı sigorta şirketinin temyiz isteminin kabulü ile davanın reddi yolunda verilen Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

 

Karar veren, 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun Ek 1. maddesi uyarınca Danıştay Sekizinci ve Onuncu Dairelerinden oluşan Müşterek Kurulca Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

 

HUKUKİ DEĞERLENDİRME :

 

İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

 

Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

 

KARAR SONUCU :

 

Açıklanan nedenlerle; 1. Davacının temyiz isteminin reddine, 2. Yukarıda özetlenen gerekçeyle davanın reddi yolundaki … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı temyize konu kararının ONANMASINA, 3. Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 4. 2577 sayılı Kanun’un (geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (on beş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09/11/2021 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

 

(X) KARŞI OY :

 

Dava; Samsun ilinde 03-04/07/2012 tarihlerinde meyd ana gelen yağışlar sonucunda davacı şirketin sigortalısı olan, “… Sanayi Sitesi … . Sokak No:… K:… ” adresinde bulunan işyerindeki emtia ve demirbaş üzerinde meyd ana gelen 38.196,74 TL tutarında maddi zararın sigortalıya ödeme yapılan tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun “Halefiyet” başlıklı 1472. maddesinde, “(1) Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder. Sorumlulara karşı bir dava veya takip başlatılmışsa, sigortacı, mahkemenin veya diğer tarafın onayı gerekmeksizin, halefiyet kuralı uyarınca, sigortalısına yaptığı ödemeyi ispat ederek, dava veya takibi kaldığı yerden devam ettirebilir.” hükmü yer almaktadır.

 

Aynı Kanunun “Geçerli Olmayan Sigorta” başlıklı 1404. maddesinde ” Sigorta ettirenin veya sigortalının, kanunun emredici hükümlerine, ahlâka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı bir fiilinden doğabilecek bir zararını teminat altına almak amacıyla sigorta yapılamaz.” hükmü bulunmaktadır. 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun ” Sigorta Sözleşmeleri” başlıklı 11. maddesinde “(1) Sigorta sözleşmelerinin ana muhtevası, Müsteşarlıkça onaylanan ve sigorta şirketlerince aynı şekilde uygulanacak olan genel şartlara uygun olarak düzenlenir. Ancak, sigorta sözleşmelerinde işin özelliğine uygun olarak özel şartlar tesis edilebilir. Bu hususlar, sigorta sözleşmesi üzerinde ve özel şartlar başlığı altında herhangi bir yanılgıya neden olmayacak şekilde açık olarak belirtilir. ” düzenlemesine yer verilmiştir.

 

Sigorta şirketlerinin isteyebileceği belgelerin Hazine Müsteşarlığınca belirlenen genel şartlar çerçevesinde istenebileceği, sigorta poliçesinde yazılı genel şartların incelenmesinde ruhsat belgelerinin isteneceğine ilişkin bir şartın bulunmadığı görülmektedir.

 

Bir sigorta sözleşmesinin geçerli olup olmadığı yolundaki sıhhatine ilişkin irdelemenin özel hukuk alanına ait bir sorun olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır. Bu nedenle idari yargı organlarınca, özel hukuk alanına ait bir sözleşmenin gecerliliği hakkında, idare hukuku kapsamındaki ruhsat düzenlemelerinden yola çıkılarak, söz konusu özel hukuk sözleşmesinin hukuka aykırı olduğu, dolayısıyla da hizmet kusuru ile zarar arasındaki illiyet bağının tamamen ortadan kalkacağı yargısına varılamaması gerekir.

 

Zira, iş yerinin kanunen bulunması gereken ruhsat ve/ veya izinlerinin bulunmaması hali sigortalı ve davacı sigortalayan yönünden kusur oluşturmakla birlikte, idari hizmet kusuru nedeniyle oluşan zararı sigortalısına ödeyen sigortacının halefiyet ilişkisi kapsamında idareye rücu imkanını ortadan kaldırmayacağı, Türk Ticaret Kanununun 1404. maddesinin hukuka aykırı bir fiilden kaynaklanacak zararların sigorta edilmesini engellemeyi amaçladığı, dava konusu olayda ise zarara sebep olan olayın su basmasından ibaret olduğu ve kanuna, genel ahlaka ya da kamu düzenine aykırı bir fiil olarak tanımlanmasının mümkün olamayacağı açıktır.

 

Bu durumda, bir iş yerinin yapı vs. ruhsat veya izinlerinin bulunmaksızın kullanılması esnasında idarelerin hizmet kusurundan kaynaklanan fiillerden dolayı hasara uğraması halinde, oluşan zarar hesaplanırken iş yeri sahibinin de ancak müterafik kusurundan bahsedilebilecek ve müterafik kusur nedeniyle zarar görenin kusuru oranında tazminattan indirim yapılabilecektir. Nitekim, iş yeri veya bina sahiplerince bizzat açılan davalarda Dairemizin uygulaması da bu yöndedir. Şu halde, sigortalayan şirketin sorumluluğunun (halefiyet ilişkisi çerçevesinde) sigortalanan iş yeri sahibinin sorumluluğu (kusuru) oranında, başka bir ifadeyle iş yeri sahibinin zarara sebebiyet veren olayın oluşumundaki katkısı nispetinde davacı sigorta şirketinde kalması, hizmet kusuruna tekabül eden oranda tazminat hesaplamasının yapılması gerektiğinden, davayı reddeden Mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyoruz.”