Bağlantılı bileşik ikrarda, ikrar edenin ikrarına eklediği vakıa ile ikrar edilen vakıa arasında doğal bir bağlantı vardır; ikrara eklenen vakıa, ikrar olunan vakıanın doğal bir sonucudur.
Bağlantılı bileşik ikrarın bölünüp bölünemeyeceği tartışmalıdır.
Doktrinde bağlantılı bileşik ikrarın da (nitelikli ikrar gibi) bölünemeyeceği görüşünü savunanlar olduğu gibi Yargıtayın da bu yönde kararları vardır. Buna göre, “ödünç aldım, fakat ödedim” örneğinde, davacı on bin lirayı davalıya ödünç olarak verdiğini ispat etmelidir; yoksa davalının, bu parayı ödemiş olduğunu ispat etmesi gerekmez. Bu görüşe göre, bağlantılı bileşik ikrarın bölünememesi gerekir. Çünkü, karşı görüşün (Yargıtayın bazı kararlarında benimsenen görüşün) kabulü, ikrar eden tarafı, iddia edilen vakıayı inkara sevk eder. O taraf, inkar etmeyip, dürüst davranarak, borcun doğduğunu (ödünç aldığını) ve fakat bunu ödediğini iddia etmekte ise, onun ikrarının karşı tarafın işine gelen kısmını (ödünç aldığını) ve fakat bunu ödediğini iddia etmekte ise, onun ikrarının karşı tarafın işine gelen kısmını (ödünç alma vakıasını) ikrar edilmiş sayıp, diğer kısmını (ödeme vakıasını) kendisine ispat ettirmenin mantıki bir çözüm biçimi olamaz.
Doktrinde ve uygulamada bağlantılı bileşik ikrarın bölünmesi gerektiği görüşünün ağırlıklı olduğu söylenebilir. Bu görüşe göre, bağlantılı bileşik ikrarın bölünmesi gerekir. Çünkü ikrarla çekişmeli olmaktan çıkmış bir vakıanın ispatına ihtiyaç yoktur. İkrar edenin dürüst davranmış olması doğruyu söyleme ödevinin gereğidir. Davalının “ödünç aldım, fakat ödedim” demesinden sonra, davacının verdiğini ispat etmesinin anlamı olmaz; davacının ödüncü (parayı) davalıya verdiği hususu taraflar arasında çekişmeli olmaktan çıkmıştır. Artık çekişmeli olan husus davalının ödediği iddiasıdır; bunu da davalı ispat etmelidir. Kanımızca, bu gerekçe daha inandırıcıdır. Bu nedenle, bağlantılı bileşik ikrarın bölünmesi gerektiği kanısındayız.
Bağlantılı bileşik ikrar ve bunun bölünememesi, karşı (ispat yükü kendine düşen) tarafın (ödünç verme ve ödeme örneğinde davacının) o vakıayı (örnekte ödünç vermeyi) ispat etmesinden önce söz konusu olur. Karşı taraf (örnekte davacı) ödünç verme vakıasını usulüne uygun biçimde (örneğin senetle) ispat ettikten sonra, davalının “ödünç aldım, fakat ödedim” demesi, artık bir ikrar değildir. Çünkü, ödünç verme vakıası başka bir kesin delille (örnekte, senetle) ispat edilmiştir; bu nedenle, ödünç verme vakıasının ikrar edilmeye ihtiyacı yoktur. Bu halde, davalının ödünç aldığı parayı ödediğini ispat etmesi gerekir. Ancak, bunun nedeni, davalının ikrarının bölünmesi değil, m. 190 ve TMK m. 6’da düzenlenen genel kuraldır. Davacı ödünç verdiğini ispat ettiğine göre, bunun ödendiğini ispat yükü (ödeme iddiasında bulunan) davalıya düşer.